Bundan birkaç yıl önce ‘’Drogba Türkiye’ye geliyormuş… ‘’ Dendiğinde kaçımız inanırdık? Açıkçası ben inanmazdım... Biliyorum çoğunuz da benim gibi düşünüyordu. Yıllarca Chelsea’nin vazgeçilmez oyuncusu olmuş, şampiyonluklar yaşamış, tabiri caizse savunma oyuncularının korkulu rüyası haline gelmiş bir oyuncudan bahsediyoruz. Ülkesinde iç savaşı bitirmiş, hem kişiliğiyle hem de oynadığı futbolla tam bir efsane olan: Didier Drogba’dan! Ama geldi… Biraz rötarlı da olsa geldi. Daha dün gibi hatırlıyorum Galatasaray’ın KAP’a yaptığı açıklamayı: ‘’Profesyonel futbolcu Didier Drogba’yla görüşmelere başlanmıştır.’’ Diye. Nasılda heyecanlanmış, inanamamıştık... Yıllarca PES’te Chelsea’yi alma sebebimiz olan oyuncu artık Galatasaray’daydı. Sanki bir rüyadaydık hiç uyanmak istemeyeceğimiz… Daha bu şoku atlatmaya çalışırken o müthiş insan Drogba ilk maçına çıkıyordu. Akhisar Belediye Spor deplasmanı… Maç oldukça çekişmeli geçiyor, her iki takımda galibiyet için elinden geleni yapıyordu. İlk yarı 0-0 berabere bitmiş ve herkes Drogba ne zaman oyuna girecek diye düşünmekteydi. Ve beklenen an dakikalar 63’ü gösterirken gerçekleşiyordu. Dünyanın sayılı forvetlerinden Didier Drogba Galatasaray formasıyla ilk maçına çıkıyordu. Herkes acaba Drogba nasıl oynayacak diye düşünmeye başlamışken, Drogba taraftarın fazla düşünmesine izin vermiyor ve o muhteşem kafa golünü atıyordu. Tüm stat coşkuyla bağırıyor, yeni golcülerini selamlıyordu…
Transfer ettiğiniz bir oyuncudan ilk maçta ne beklersiniz ki? Aslında hiçbir şey… Taraftarın gönlü olsun, rakiplere gözdağı vereyim diye yapılan bir hamledir, ilk maçta oyuncuyu sonrada oyuna almak. Daha takım arkadaşlarının ismini öğrenmeden maça çıkarsın! Ama Drogba muhteşem bir gol ve bir de asist ile maçı takımına kazandırıyordu. İşte Parçalı Fil’in Galatasaray kariyeri böyle başladı. Devam eden sezonda da 9 maçta 5 gol 6 asist gibi inanılmaz bir istatistikle takımının 19. Şampiyonluğuna katkıda bulundu.
Bu sezon hepimiz daha umutluyduk Drogba’dan. Takıma alışmış, sisteme yavaş yavaş uyum sağlamıştı. Sezon öncesi alınan Emirates Cup ve Süper Kupa bunun örneğiydi. Ama Galatasaray sezona iyi başlayamamış Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin gerisinde kalmıştı. Üst üste alınan beraberlikler ve Şampiyonlar Ligi’nde ki Real Madrid hezimeti Fatih Terim’in sonunu getirmişti. Sezonu 8. tamamlamış bir takımı alıp 2 sene üst üste şampiyon yapmış, şampiyonlar liginde çeyrek final oynatmış bir hocayı saçma sapan bahanelerle kovmuşlardı. Ama Drogba takımın dağılmasına izin vermeyip arkadaşlarını cesaretlendirerek morallerini topladı. Yeni teknik direktör Mancini ile Galatasaray biraz da olsa toparlanmaya başladı. Zaman zaman özellikle de deplasmanlarda yine sorunlar nüksetse de Galatasaray ligi ikinci bitirdi ve Türkiye Kupasını aldı. Bu başarılarda özellikle Drogba’nın katkısı çok büyük sadece oynadığı futbolla değil takım arkadaşlarıyla olan diyaloglarıyla, tecrübesiyle ve birçok artı özelliğiyle...
Drogba geçtiğimiz sezonu ligde 24 maçta 10 gol 4 asistle tamamladı. Dahası şampiyonlar liginde de 2 gol 3 asistle takımına katkıda bulundu. Özellikle Juventus maçında Sneijder’e yaptığı asist taraftarların hafızasına kazındı. Belki 1.5 yıl top oynadı ama bu sürede kazandırdığı başarılar tarihe geçti. Maalesef hayatta bazen şartlar ayrılığı gerektirebiliyor! Kısacası bu ligden bir efsane geldi, geçti göz açıp kapayıncaya kadar…
Furkan Aytekin
İTÜ Çevre Mühendisliği
@aytekinf29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder