Heyecanla beklenen Real Madrid –
Atletico Madrid finalinde Atletico 1-0 dan kupayı kaybedince eminim herkes
böyle düşünmüştür. Bu sezon Atletico gerçekten inanılmaz işler yaptı. Futbolda
sadece yeteneğin yeterli olmadığını, mücadele etmeden hiçbir şeyin
kazanılamayacağını ispatladılar. Takım oyununun ne kadar önemli olduğunu, ‘’
Ben forvetim neden adam kovalayayım ‘’ mantığının ne kadar yanlış olduğunu gösterdiler.
Kendinden kat ve kat fazla bütçeli takımlara karşı korkmadan mücadele ettiler.
Ve finale kadar Şampiyonlar Ligi’ndeki tek yenilgisiz takımdı.
Aslında bahis mantığına göre de kupayı yenilgi yüzü görmeden tamamladılar.
Sonuçta uzatmalarda yenildi, haksız sayılmayız… İzninizle maçla ilgili birkaç
görüşümü sizle paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce Atletico’nun büyük
eksikleri vardı. Diego Costa ve Arda’nın Atletico’nun sistemindeki önemini
tartışmamıza gerek yok. Arda’nın ilk 18 de olmaması herkesi şaşırttı. Dahası
Diego Costa’nın 8. dakikada sakatlanması her şeyi Atletico’nun aleyhine
çevirdi. Zaten dünya yıldızlarından oluşan bir takıma karşı oynuyorsunuz hem de
takımınızın en değerli iki oyuncusundan mahrumsunuz. Belki bu eksikler olmasaydı
şuan şampiyon Atletico adlı yazımı yazıyor olacaktım. Neyse konuyu fazla
dağıtmayım. Bu olumsuz şartlara rağmen Simone’nin mücadeleci takımı sanki
hiçbir şey olmamış gibi hırslı, istekli bir şekilde oyundan kopmadan oynamaya
devam etti. İki takım karşılıklı pozisyonlara girseler de aslında net gol
pozisyonu diyebileceğimiz fazla pozisyon yoktu. Her zaman söylemişimdir; Eğer üst düzey karşılaşmalar oynuyorsanız her
duran top altın değerindedir. Nitekim de öyle de oldu. Dakikalar 36’yı
gösterdiğinde Gabi’nin kullandığı kornerden seken topu içeri şişiren
Juanfran’ın pasında zor pozisyonda Godin topu ağlara gönderdi. Atletico bu
golle az da olsa rahatladı. Çünkü tabiri caizse forvetsiz oynuyorlardı. Diego
Costa’nın yerine oyuna giren Adrian tam bir pivot santrafor sayılmazdı. İlk
yarı Atletico’nun 1-0 üstünlüğüyle tamamlandı. İkinci yarıda ise tam bir Real
fırtınası esiyordu. Özellikle Marcelo’nun oyuna girmesinden sonra. Sağlı sollu
atakları savuşturmaya çalışan Atletico’nun saldıracak hali kalmamıştı. Tam her
şey bitti kupa Atletico’nun demeye başlamışken yine bir duran topta bu sefer
sahneye Sergio Ramos çıkıyordu. Hem de çok şık bir kafa golüyle. Zaten o topu
Courtois çıkaramadıysa başka kimse çıkaramazdı. Ve 90 dakika 1-1’lik eşitlikle
sonuçlandı. Uzatmaların ilk 15 dakikası her iki takım için de kontrollü geçti.
Asıl patlama ikinci 15 dakika da yaşandı. Maçın en iyi oyuncusu, bitmez
tükenmez enerjisiyle Di Maria’nın sol kanattan çektiği şutta seken topu ağlara
gönderen gecenin bidonu Bale skoru 2-1 e getirdi. İyice morali bozulan, oyundan
düşen Atletico sanki gel de at dercesine Marcelo’nun önünü açarak 3. gole
davetiye çıkardı. Bu golden sonra iyice rahatlayan Real işi şova dökmeye
başladı. Gece boyu silik bir görüntü çizen Ronaldo birkaç başarısız klas çalım
denemesi yapmış olsa da 3 kişi arasından topu kaybetmeden penaltı çaldırmayı
başarabildi. Ronaldo Courtois’ yı ters köşeye yatırarak durumu 4-1’e getirdi.
Ve maç da bu skorla tamamlanmış oldu. 2013-2014 sezonu Şampiyonlar Ligi
Şampiyonu Real Madrid’i kutlarım. Ama benim gözümdeki asıl şampiyon; yılmadan,
pes etmeden, çalışarak her şeyi başarabileceğini gösteren Atletico Madrid’dir.
Belki resmi şampiyon değil ama gönüllerin şampiyonu olduğuna da kimse itiraz
edemez herhalde…
Furkan Aytekin
İTÜ Çevre Mühendisliği
@aytekinf29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder