Atletico Madrid, Madrid şehrinin
kırmızı yüzü. 3 Bask’lı öğrencinin 1903 yılında
kurduğu, tarihinde bir çok başarı elde eden, İspanya 1.liginde şampiyon
olmayı başarabilmiş 9 takım arasında ismi geçen, İspanya’nın en köklü
kulüplerinden birisi.
Son yıllarda kadrosunda “Kun AGÜERO”,
“Diego FORLAN”, “Simao SABROSA”, “Radamel FALCAO” gibi kendisini kanıtlamış
yıldızları barından Madrid’in kırmızıları ,
2 sene önceye kadar geçmişindeki başarılardan bir hayli uzakta orta
sıralardaki sıradan bir takım görüntüsüne bürünmüştü. Hatta biraz daha geriye
dönersek 2000-2001 ve 2001-2002
sezonlarını İspanya 2.liginde geçirmişlerdi. Her ne kadar 2010 yılında UEFA
kupasını kazanarak ismilerinden söz ettirmiş olsalarda, Barcelona ve en büyük
rakipleri Real Madrid’in hegomonyası altındaki İspanya liginde başarı söz
konusu değildi.
Atletico 2011-2012 sezonuna Diego
Forlan’ı İnter’e Kun Agüero’yu Manchester City’e ve David de Gea ‘yı Manchester
United’e satıp kadrosuna Porto’dan
Radamel Falcao ve Galatasaray’dan milli futbolcumuz Arda Turanı katarak
başlıyordu. Takvimler 2011 aralık ayını gösterdiğinde Ligin 16. Haftasında 6
galibiyet 4 beraberlik 6 mağlubiyetle 9. sırada bulunan Atletico , teknik
direktör “Gregorio Manzano “ görevine son verip yerine Arjantinli teknik adam “Diego
Simeone” yi getiriyordu. Bu aynı zamanda takımın kaderini değiştiren ve
Avrupanın gündemine oturucak takımın oluşmasının başlangıcı oluyordu.
O sezonu inişli çıkışlı bir
performansla sürdüren takım, sezonu 56 puanla 5. Olarak tamamlarken şampiyonlar
ligi ön eleme şansını 2 puanla Malaga’ya kaptırıyordu. Ama belkide sezonun en
güzel hediyesi finalde Athletic Bilbao’yu 3-0 yenerek aldıkları UEFA kupası
oluyordu. Bu takımda bir çok futbolcunun olduğu gibi Diego Simeone’nin de
avrupadaki ilk kupası oluyordu.
2012-2013 sezonuna fırtına gibi giren
Atletico , ligte 2 maçta 1 beraberlik ve 1 galibiyet aldıktan sonra Avrupa’nın
en büyüğünü belirleyen Süper kupa finalinde Chealse’yi 4-1 gibi sansasyonel bir
skorla yenerek sezonun ilk kupasını müzesine götürüyordu. Daha sonra
performansını arttıran kırmızılar ligin 9. Haftasında 8 galibiyet 25 puanla
zirveyi Barcelona ile paylaşıyordu. Ligteki ilk mağlubiyetini 10. haftada
Valencia deplasmanında alan Atletico 3 kulvarda
yarışını sürdürüyordu. Sezon boyunca iyi bir performans sergileyen
takım UEFA kupasına 2.turda veda
ediyordu ama ligte geçen sene kıl payı kaçırdığı şampiyonlar ligi vizesini ligi
3.sırada tamamlayarak direkt olarak elde ediyordu. Sezonun en önemli anı
ise hiç süphesiz son yıllarda bir türlü
şansının tutmadığı ezeli rakibi Real Madrid’i Kral kupası finalinde 2-1 yenerek
kupaya uzanması oluyordu. Bu galibiyet Simeone’nin ilk Real Madrid galibiyeti oluyordu aynı zamanda.
Sezon sonunda ellerinde 2 kupa, şampiyonlar ligi vizesi ve fazlasıyla ümit vaad
eden bir takım vardı Atletico’lu taraftarların.
2013-2014 sezonu başında Arda Turan’la beraber takımın en önemli
silahı olan Radamel Falcao sergilediği müthiş performansla bir çok avrupa
kulübünün ilgi alanına çoktan girmişti. Falcao çok konuşulan bir transfer
döneminden sonra 60 milyon euro gibi bir fiyata Monaco takımının yolunu
tutmuştu. Ekonomik olarak iyi bir durumda olmayan Atletico endüstriyel futbola direnemeyip en önemli
kozunu son yıllarda olduğu gibi tekrar diğer zengin kulüplere servis etmişti. Çoğu otoriteye göre
bu transferle Atletico büyük kan kaybetmişti ve bu sezon işleri o kadar kolay
değildi. Falcao’dan boşalan forvet hattına takviye olarak Barcelona’nın gözden
çıkardığı David Villa’yı transfer eden Atletico için, hem rakiplerinin
astronomik fiyatlarla yaptığı ( Gareth Bale – Neymar ) transferleri hem de bu
sene devler arenasında Avrupanın bir numaralı kupasında kendini göstericek
olması işleri dahada zorlaştırıyordu.
Sezona İspanya süper kupası ile
başlayan Atletico süper kupayı 0-0 ve 1-1 lik skorlarla Barcelona’ya
kaptırırken oynadığı futbolla umut vermeye devam ediyordu. Lige ise 8 maçlık
bir galibiyet serisi ile başlayan Atletico’da
yüzler gülüyordu. Özellikle Real Madrid deplasmanında alınan 1-0 lık
galibiyet ve Diego Costa’nın Falcao’yu aratmaması sezonun ilerisi hakkında
bizlere ufak mesajlar vermeye başlamıştı. Sezonun ilk yarısı sona erdiğinde
Atletico ligte 50 puanla liderliği Barcelona ile paylaşıp Şampiyonlar liginde
ise nağmağlup şekilde gruptan lider çıkmıştı. Simeone’nin takımı makina gibi
işliyordu. Taraftarlar iyiden iyiye havaya girmiş ve şampiyonluk hayalleri
kurmaya başlamıştı. Sezon başından beri oynanan Barcelona ve Real maçlarında
mağlubiyet alınmamış olması bu inancı sağlamlaştırıyordu . Sezonun ikinci
yarısına pekte istediği gibi başlayamayan Atletico Kral kupası yarı finalinde
Real Madrid’e elendi. Daha sonra kendini toparlayıp zirveden kopmayan Madrid
ekibi şampiyonlar liginde emin adımlarla yürümeye devam etti. Ligte Real Madrid’e kendi
evindede kaybetmeyen Atletico o maçtan
sonra mükemmel bir performans gösterip 9 maçlık galibiyet serisi ile lideriğie
oturmakla kalmayıp Şampiyonlar liginde
diğer takımlara oranla kısıtlı kadrosuyla Zenit, Milan ve son olarakta
Mourinho’nun Chealse’sini bozguna uğratarak
kimsenin ihtimal vermediği bir şekilde finale kaldı.
Sonuç olarak gelinen noktada 2.5
senede kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir şekilde sıçrama yaparak tarih
yazmaya çok yakın bir Atletico Madrid gerçeği ile karşı karşıyayız. Sezon
başında böyle bir seneryoyu taraftarlar bile hayal edememiştir sanırım. Şimdi
ise Diego Simeone’nin kurduğu bu takım bir rüyayı gerçekleştirmek üzere ve
önlerinde sadece 3 final maçı var. Tırnaklarıyla kazıya kazıya savaşarak
geldikleri bu yolun sonunda Barcelona ve Madrid’in ambargosu altındaki İspanya
ligini darma duman edip 95-96 sezonundan sonra ilk şampiyonluklarını, 73-74
senesinde finalde Münih’e kaybettikleri kupayı ilk kez müzelerine götürmek
tamamen onların ellerinde.
Bir diğer yandan ise Atletico Madrid bu sene biz futbol
tutkunlarına unuttuğumuz şeyleri tekrar hatırlattı. Futbolda her şeyin paraya
dayalı olmadığını, savaşarak kısıtlı imkanlarla neler yapılabileceğini,
futbolda takım oyununun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Samet Özbay
İTÜ Elektronik Haberleşme
@samettozbay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder