Perşembe, Haziran 12, 2025

Son Yazılar
>> İngiltere'nin DNA'sı değişecek  >> Üstün Yetenekle Başa Çıkmak  >> Gerçeklerle Yüzleşmek  >> Maslow Amca ve Futbol Bağlamı  >> Beşiktaş Gururlu Fenerbahçe Mutlu  >> BİR IVERSON VAR BENDEN İÇERÜ…    

4 Mayıs 2014 Pazar

Şapkadan Çıkan Tavşan, Atletico Madrid

Atletico Madrid, Madrid şehrinin kırmızı yüzü. 3 Bask’lı öğrencinin 1903 yılında  kurduğu, tarihinde bir çok başarı elde eden, İspanya 1.liginde şampiyon olmayı başarabilmiş 9 takım arasında ismi geçen, İspanya’nın en köklü kulüplerinden birisi.

Son yıllarda kadrosunda “Kun AGÜERO”, “Diego FORLAN”, “Simao SABROSA”, “Radamel FALCAO” gibi kendisini kanıtlamış yıldızları barından Madrid’in kırmızıları ,  2 sene önceye kadar geçmişindeki başarılardan bir hayli uzakta orta sıralardaki sıradan bir takım görüntüsüne bürünmüştü. Hatta biraz daha geriye dönersek  2000-2001 ve 2001-2002 sezonlarını İspanya 2.liginde geçirmişlerdi. Her ne kadar 2010 yılında UEFA kupasını kazanarak ismilerinden söz ettirmiş olsalarda, Barcelona ve en büyük rakipleri Real Madrid’in hegomonyası altındaki İspanya liginde başarı söz konusu değildi.

Atletico 2011-2012 sezonuna Diego Forlan’ı İnter’e Kun Agüero’yu Manchester City’e ve David de Gea ‘yı Manchester United’e satıp  kadrosuna Porto’dan Radamel Falcao ve Galatasaray’dan milli futbolcumuz Arda Turanı katarak başlıyordu. Takvimler 2011 aralık ayını gösterdiğinde Ligin 16. Haftasında 6 galibiyet 4 beraberlik 6 mağlubiyetle 9. sırada bulunan Atletico , teknik direktör  “Gregorio Manzano “ görevine son verip yerine Arjantinli teknik adam “Diego Simeone” yi getiriyordu. Bu aynı zamanda takımın kaderini değiştiren ve Avrupanın gündemine oturucak takımın oluşmasının başlangıcı oluyordu.

O sezonu inişli çıkışlı bir performansla sürdüren takım, sezonu 56 puanla 5. Olarak tamamlarken şampiyonlar ligi ön eleme şansını 2 puanla Malaga’ya kaptırıyordu. Ama belkide sezonun en güzel hediyesi finalde Athletic Bilbao’yu 3-0 yenerek aldıkları UEFA kupası oluyordu. Bu takımda bir çok futbolcunun olduğu gibi Diego Simeone’nin de avrupadaki ilk kupası oluyordu.

2012-2013 sezonuna fırtına gibi giren Atletico , ligte 2 maçta 1 beraberlik ve 1 galibiyet aldıktan sonra Avrupa’nın en büyüğünü belirleyen Süper kupa finalinde Chealse’yi 4-1 gibi sansasyonel bir skorla yenerek sezonun ilk kupasını müzesine götürüyordu. Daha sonra performansını arttıran kırmızılar ligin 9. Haftasında 8 galibiyet 25 puanla zirveyi Barcelona ile paylaşıyordu. Ligteki ilk mağlubiyetini 10. haftada Valencia deplasmanında alan Atletico 3 kulvarda  yarışını sürdürüyordu. Sezon boyunca iyi bir performans sergileyen takım  UEFA kupasına 2.turda veda ediyordu ama ligte geçen sene kıl payı kaçırdığı şampiyonlar ligi vizesini ligi 3.sırada tamamlayarak direkt olarak elde ediyordu. Sezonun en önemli anı ise  hiç süphesiz son yıllarda bir türlü şansının tutmadığı ezeli rakibi Real Madrid’i Kral kupası finalinde 2-1 yenerek kupaya uzanması oluyordu. Bu galibiyet Simeone’nin ilk  Real Madrid galibiyeti oluyordu aynı zamanda. Sezon sonunda ellerinde 2 kupa, şampiyonlar ligi vizesi ve fazlasıyla ümit vaad eden bir takım vardı Atletico’lu taraftarların.

2013-2014 sezonu başında  Arda Turan’la beraber takımın en önemli silahı olan Radamel Falcao sergilediği müthiş performansla bir çok avrupa kulübünün ilgi alanına çoktan girmişti. Falcao çok konuşulan bir transfer döneminden sonra 60 milyon euro gibi bir fiyata Monaco takımının yolunu tutmuştu. Ekonomik olarak iyi bir durumda olmayan Atletico  endüstriyel futbola direnemeyip en önemli kozunu son yıllarda olduğu gibi tekrar diğer zengin  kulüplere servis etmişti. Çoğu otoriteye göre bu transferle Atletico büyük kan kaybetmişti ve bu sezon işleri o kadar kolay değildi. Falcao’dan boşalan forvet hattına takviye olarak Barcelona’nın gözden çıkardığı David Villa’yı transfer eden Atletico için, hem rakiplerinin astronomik fiyatlarla yaptığı ( Gareth Bale – Neymar ) transferleri hem de bu sene devler arenasında Avrupanın bir numaralı kupasında kendini göstericek olması işleri dahada zorlaştırıyordu.

Sezona İspanya süper kupası ile başlayan Atletico süper kupayı 0-0 ve 1-1 lik skorlarla Barcelona’ya kaptırırken oynadığı futbolla umut vermeye devam ediyordu. Lige ise 8 maçlık bir galibiyet serisi ile başlayan Atletico’da  yüzler gülüyordu. Özellikle Real Madrid deplasmanında alınan 1-0 lık galibiyet ve Diego Costa’nın Falcao’yu aratmaması sezonun ilerisi hakkında bizlere ufak mesajlar vermeye başlamıştı. Sezonun ilk yarısı sona erdiğinde Atletico ligte 50 puanla liderliği Barcelona ile paylaşıp Şampiyonlar liginde ise nağmağlup şekilde gruptan lider çıkmıştı. Simeone’nin takımı makina gibi işliyordu. Taraftarlar iyiden iyiye havaya girmiş ve şampiyonluk hayalleri kurmaya başlamıştı. Sezon başından beri oynanan Barcelona ve Real maçlarında mağlubiyet alınmamış olması bu inancı sağlamlaştırıyordu . Sezonun ikinci yarısına pekte istediği gibi başlayamayan Atletico Kral kupası yarı finalinde Real Madrid’e elendi. Daha sonra kendini toparlayıp zirveden kopmayan Madrid ekibi şampiyonlar liginde emin adımlarla yürümeye  devam etti. Ligte Real Madrid’e kendi evindede kaybetmeyen Atletico  o maçtan sonra mükemmel bir performans gösterip 9 maçlık galibiyet serisi ile lideriğie oturmakla kalmayıp Şampiyonlar liginde  diğer takımlara oranla kısıtlı kadrosuyla Zenit, Milan ve son olarakta Mourinho’nun Chealse’sini bozguna uğratarak  kimsenin ihtimal vermediği bir şekilde finale kaldı.

Sonuç olarak gelinen noktada 2.5 senede kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir şekilde sıçrama yaparak tarih yazmaya çok yakın bir Atletico Madrid gerçeği ile karşı karşıyayız. Sezon başında böyle bir seneryoyu taraftarlar bile hayal edememiştir sanırım. Şimdi ise Diego Simeone’nin kurduğu bu takım bir rüyayı gerçekleştirmek üzere ve önlerinde sadece 3 final maçı var. Tırnaklarıyla kazıya kazıya savaşarak geldikleri bu yolun sonunda Barcelona ve Madrid’in ambargosu altındaki İspanya ligini darma duman edip 95-96 sezonundan sonra ilk şampiyonluklarını, 73-74 senesinde finalde Münih’e kaybettikleri kupayı ilk kez müzelerine götürmek tamamen onların ellerinde.

Bir diğer yandan ise  Atletico Madrid bu sene biz futbol tutkunlarına unuttuğumuz şeyleri tekrar hatırlattı. Futbolda her şeyin paraya dayalı olmadığını, savaşarak kısıtlı imkanlarla neler yapılabileceğini, futbolda takım oyununun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk.

Ne Barcelona’nın tiki-taka’sı , Ne Mourinho’nun otobüsü ne de Real Madrid’in galacticos’u.. Bu sene şimdiden Simeone’nin savaşcılarının senesi oldu. Filmin sonu mutlu mu bitecek ? İzleyip göreceğiz..




Samet Özbay
İTÜ Elektronik Haberleşme
@samettozbay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Murat Çolakoğlu Seo Blogger Templates