Ben biraz kaderci bir adamım. Gol attığı zaman işaret
parmaklarıyla gökyüzünü gösteren futbolculara da ayrı bir sempatim olmuştur hep.
Soğuk bir aralık günü Taksim’den 93T’ye bindiğim zaman kafam
gerçekten çok karışıktı. Bir tarafta Efes Madrid’i yenerse Top 16’ya sorgusuz sualsiz gidiyordu , bir
tarafta Fenerbahçe grubu lider bitirmek üzereydi , diğer tarafta ise kalabalığı
hiç sevmediğini bildiğim biri vardı – ki otobüs hınca hınç doluydu-.
Dün Euroleauge finali
oynandı. Maçı canlı izlemedim – ki ülkede ki en büyük EL fanlarından biriyim
ama totem diyelim- , çünkü Tel-Aviv
ekibinin kazanması benim için yukardan gelecek bir mesajdı adeta. Bulunduğum
yerde herkes elimde kocaman telefonumla Twitter’da neyi bu kadar heyecanla
takip ettiğimi merak ettiler. Oysa bilseler ki ben ne kadar istiyorum yanılmayı
hayret ederlerdi.
David Blatt’inMaccabi’si D grubunu 8-2 ile lider
bitiriyordu.Kaldı ki sezon başlarken kimse
onları ağır favorilerin arasında saymıyordu bile. Kadrolarında ligin
kendi mevkiinde bir çok elit oyuncusunu
barındırmasına rağmen (Sofo ,İngles ve
Hickman gibi) bir yıldızlar topluluğu
değildi. Yıllardır herkes El’yi gittikçe Nba’e daha rahat benzetmek adına bu ligi
bir para ligiymiş gibi gösterip yıldızı olmayanı baş altına dahi yazmıyorlar.
Halbuki sezon başında Kuban ve Malaga gibi takımların oynadıkları basketbol da
gayet keyif veren bir oyundu. Özetle sezon başında sokaktan geçen birine kim F4
oynar diye sorsanız muhtemelen Maccabi’yi duymazdınız – hoş Fenerbahçe, Galatasaray diyen bile bir çok
insan varken-.
Top 16’ya geldiğimizde ise işler haliyle biraz daha
zorlaşıyor favoriler vites arttırıyor ve maçlar daha beklenene yakın sonuçlarla
bitiyordu. Özellikle çapraz grupta bulunan ve F4’e ev sahibi ünvanıyla katılma
şansı olan EA7 Milano –bu kadar seksi bir takım ismi olamaz- E grubunu Barcelona’nın arkasından ikinci
bitiriyor ve Malaga ve Fenerbahçe’yi turnuvanın dışına itiyordu. Özellikle Top
16’ya başlarken yaptığı Hackett
eklemesiyle benim için izlemesi
en keyif veren takımladan birine dönüşüyordu. F grubunda ise Maccabi,Cska ve
Real’in ardından grubu 3. Bitiriyordu. Ergin Ataman ise Galatasaray ile Play-off’ların yolunu
tutarken Obradoviç turnuvanın kalanını televizyondan izlemek zorundaydı.
93T’den indiğimiz zaman sıcaklık
farkı bizi epey çarpsa da temiz havayı üşümeye tercih etmiştik. İnsan
kalabalığına kapılmış Abdi İpekçi’nin
ana kapısına doğru ilerliyorduk .
Paraya kıyıp aldığım kategori 2 biletlerini cebimden çıkartıp üst arama
kısmına geçerken kalp ritmim salondan gelen ses ile doğru orantılı bir şekilde
artıyordu.
Play-off’lar gerçekten bir basketbol şölenine dönüştü bu
sezon. Cska –Real ikilisinin , 2 Yunan devi ile kapışması 5. maça uzuyordu.
Fakat ne Pana’nın ne de Olimpiakos’un nefesi yetmiyordu ve para geleneğe karşı galip geliyordu. Son iki sezon elinde
nispeten kısıtlı kadrolarla şampiyon olan Bartzokas bu sezon F4’te olmayacaktı. Barcelona ise Galatasaray’ı süpürüyor ve daha az maç
oynayarak Milano uçağına biniyordu. Maccabi ise benim eşleşmedeki favorimi 3-1
ilegeçerek Milano yolcuları arasına
katılıyordu.
Luigi Lamonica topu havaya
attığında salonda yaklaşık 5 bin kişi vardı. Bir kısmımız ise bir yandan
Zalgiris-Brose maçını takip ediyorduk. Çünkü biliyorduk ki Real Madrid maçın
ağır favorisiydi , Rodriguez çok formdaydı ve biliyorduk ki Efes bu sezon önemli
bir küçülmeye gitmişti.
İki İspanyol takımı birbiriyle eşleşmiş , Cska-Maccabi ise
diğer finalisti belirleyecekti. Sezon içerisinde Real Madrid’in Barcelona’ya
lig ve kupalardaki maçlarda büyük bir üstünlüğü vardı. Fakat Mediolanum
Forum’da festival Cska-Maccabi maçıyla
başladı. Cska ilk çeyreği 19-16 devreyi
ise 38-30 önde kapatınca insanlar
finaldeki rakibin hangi İspanyol olacağını düşünmeye başladılar. Hele ki fark
bir ara 15 sayılara kadar çıkınca ‘’Zaten Maccabi’nin nefesi bu kadardı’’ lafı
ağızdan ağıza dolaştı.Fakat Blatt ve kader kalan sürede öyle setler
çizdi ki El tarihine geçecek bir maça dönüştü. Blu 12 saniye kala 3’lüğü yolladığı zaman acaba sorusu zihnimizde
çok çok öne çıktı. Cska topu kenardan oyuna soktu ve top sanki iç sesimi
duymuşçasına Khryapa’nın ellerinden kayıp gitti. Belki de Khryapa o an sezonun
ellerinden kayıp gittiğini hissetmiştir.Rice Basketi yaptı yapmasına ama
Cska’nın 6 kocaman saniyesi ve bir şansı daha vardı. Sezon başından beri ne
yaptığını zaman zaman anlamasam da Cska’yı bir şekilde bu seviyede
tutan Messina yine güzel bir set ile Sunny Weems’e şutu buldurdu fakat
top bir kez daha sarı formalıları seçince Cska soyunma odasına başı önde giden
taraf oldu.
Top havadayken eğilip kulağına
‘’Bak güzelim bu takımı iyi izle , bu takım bu sene bu turnuvayı kazanacak.
Avrupa’nın en iyi takımını izliyorsun’’ dediğimde bir hayli şaşırmıştın. Zaten
zamane insanları çok çirkin şaşırıyor. Herkes Şaşkın Ördek Yavrusu’nun resimlerini çizen adamın kafasında bazen.
Real Madrid ise adeta şov yapıyor ve Barcelona’yı başından sonuna üstün götürdüğü mücadelenin
sonunda –spor klişesi yaptım , editörlerime selam ederim- 100-62 ile geçiyor ve Pazar günü daha geç saatte maç
oynama hakkı kazanıyordu.
Aslında Efes maça iyi başlıyor Doğuş’un ortaya koyduğu efor ilk
çeyrek skorunu lehimize tutuyordu. Fakat 2.çeyreğe Laso’dan fırçayı yiyen
Madridliler 8-0 la dönüyor akabinde SergioRodriguez sazı eline alıyordu. 3.
Çeyreğe ise DuskoSavanaovic fırtına gibi
giriyor üst üste ürettiği sayılar ve savunmadaki eforuyla skoru tekrar 45-41
lehimize çeviriyordu. Fakat bu oyun içerisinde Efes adına olan son olumlu şey
olunca kalan sürede Efes potasına tam 45 sayı atan Madrid maçıda 25 sayı farkla
kazanıyor , biz ve bir çok basketbolsever maçın adamını 6/6 üçlük ile oynayan
Sergio Rodriguez olarak seçiyorduk.
3. maçlarını pek sevmem.
Özellikle El gibi turnuvalarda bana hep ‘’Buraya kadar geldiniz bir maç
oynayıp dönmeyin bari’’ maçı olarak gelir. İki takımında pek asılmadığı maçta
Barcelona Cska’yı pekte önemli olmayan bir skorla geçip 3.oluyordu.
Abdi İpekçiden çıktığımızda
elimde telefonla Zalgiris-Brose maçının skoruna bakmaya çalışıyordum. Tam o
esnada yol kenarındaki minibüs muavinleri ‘’ Top 16’ya gider , FinalFour
yolundan geçer’’ diyerek insanları gülümsetiyorlardı – metrobüse gitti hepsi
sonra-. Minibüste ise Zalgiris’in Brose’yi
4 sayı farkla mağlup ettiğini herkese duyurma şerefi bana nasip oluyordu.
Ve sezonun son perdesi için Mediolanum Forum hınca hınç
dolu. Ben de sabahın beşinde tekrarı için bilgisayar başındayım. Maç müthiş
bloklarla başlıyor ve bir gidiyor bir geliyordu. Aklım birkaç saat öncesine
gidiyordu. Ortamda bulunan bizim pasörün
kulağına’’ Maccabi şampiyon olmuş lan ‘’
dediğimde niye bu kadar sevindiğimi anlamamıştı. Oysa ki , Maccabi’nin
kazanması bana bir mesajdı adeta ve ben hala doğru yoldaydım.Çünkü Maccabi
harcadığım olanca emeği içeren mağlubiyete oynadığım karşı bahisti. Özetle
kaybetmeliydim, ettim de…
Euroleague 2013-2014 Bireysel Ödüllerim
Sezonun Adamı : DavidBlatt! Efes’ten giden koçların kazanmadığı son kupa
olan El’yi bu istatistiğe ekledi sağolsun.
Sezonun Oyuncusu :
SergioRodriguez. Neden hiçbir maça ilk 5 çıkmadığı sorulunca ‘’ oyunun
gidişatını izleyip sonradan oyuna girince ne yapacağımı daha iyi biliyorum’’
dedi. Geniusboooy!
Sezonun hayalkırıklığı: Obradoviç ve Fenerbahçe. Bir pota altı oyuncusu almayarak
ne oldum değil Top 16 ‘da beni ne yaparlar demek gerektiğini hatırlattı.(hayalim
FranVazquez!)
Sezonun en fantastik basketi: Evet bildiniz ,
ZoranPlaninic’insemtlerarası basketi. İsmail Şenol duraklayınca ben de sonunun
garip olacağını farkettim.
Sezonun Atarı: Ergin Ataman. Malaga maçından sonra Joan
Plaza’ya maç içerisinde hakemlere yaptığı itirazlar yüzünden ‘’ Hadi git ve
şimdi mağlubiyeti konuş’’ demesi.
Sezonun Maç İçi Tespiti:
Pana-Cska eşleşmesinin 5. Maçında İbrahim Kutluay’ın ‘’Burda şimdi yüreği olan
oynar yürekli olmak lazım lafı’’ . Bir sefer söyleyince güzel ama 72 sefer
söylemesi garip kaçtı.
Sezonun İkilisi : Diamantidis- Lasme. Lasme attığı sayıların yarıdan fazlasının asistini
yapan Diamantidis ile basketbolu
bıraktıktan müzik yapabilir veya bir mekan açabilir. Bunu düşün derim Stephan.
Çok keyifli – ve
benim adıma anlamlı- bir Thy Euroleague
sezonunu daha geride bıraktık. Avrupa’nın bir numaralı basketbol organizasyonu
bu yılda bize bir çok duyguyu bir arada yaşattı. Basketbolun hala insanlar ve
onların zekasına hitap eden bir oyun olduğunu bizlere unutturmadı.
Seni özleyeceğiz
EL!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder