27 Şubat 2012 tarihinde TFF Başkanı seçilen Yıldırım Demirören TFF Genel Kurulu’na beş maddelik bir manifesto sunmuştu. O beş maddelik manifestonun ilk maddesi ise şuydu: ‘’Türk Futbolu’nu kaostan kurtaracağız’’
Geçtiğimiz günlerde bir yazı okumuştum ayağı kırılan atların uyutulmasıyla ilgili. İlk bakışta vicdansızca geliyor bu belki insanlara. Hayvan sahipleri haklı ya da haksızdırlar bu tartışılır elbette. Ama bu durumun da mantıklı bir açıklaması varmış meğer. Yapıları gereği hayatlarının büyük çoğunluğunu ayakta geçirmeleri gerekirmiş atların. Uzun süre yatmak zorunda kalırlarsa ağırlıklarından dolayı iç organları zarar görebilir hatta nefessiz kalıp daha beter ağrılarla hayatları son bulabilirmiş. İşte 2012’nin başlarında Türk Futbolu’nun başına geçen isimler de ülkedeki futbola ayağı kırılmış at muamelesi yaptı bu zamana kadar. Oysa kaostan kurtulmanın yolu ‘’sadece’’ sorunları ortadan kaldırmaktı.
Nasıl yapacaklarını bilmedikleri halde futbolu yöneten bu insanlardam ülke futbolunun marka değerinin yükseltileceği yönünde altı boş açıklamalar duyuyoruz son günlerde. Peki nedir bu marka değeri? Nasıl yükselir?
Marka değeri kısaca hizmet ve ürünlere kazandırılan itibardır. Olaya futbol bazında baktığınızda marka değeri yüksek olan liglerden daha iyi bir futbol beklersiniz. Tabii ki iyi futbolu tetikleyen başlıca etken de taraftardır. İngiltere, Almanya, İspanya gibi futbolda başı çeken liglere baktığınızda taraftar faktörünün futbol ile ne kadar içli dışlı olduğunu daha da iyi görmüş olursunuz.
Belki klasik olacak biraz. Ama tekrar tekrar söylemekte fayda var. Futbolu futbol yapan kuşkusuz taraftardır. Mevcut kaos ortamından kurtulmanın yolu yine taraftardan geçerken onu statlardan uzaklaştırmak Türk Futbolu’na özgü bir şey olurdu ancak. Onu da iyi başardılar doğrusu.
![]() |
Beşiktaş’ın geçtiğimiz sezon ve bu sezon Olimpiyat’taki ilk lig karşılaşmalarında tribünler |
Beşiktaş’ın geçtiğimiz sezon ve bu sezon Olimpiyat’taki ilk lig karşılaşmalarında tribünler
E-biletin siyasi boyutundan ya da kimlerin bu işten çıkar sağladığından bahsedip kafa şişirmeye gerek yok. Fakat çok merak edenler, e-biletin ihalesini alan bankanın kimlere ait olduğuna kısa bir vikipedi araştırmasıyla ulaşabilir. Lakin bu konuda çok yazılıp çizildi zaten. Ben olayın duygusallık boyutundan yürümek istiyorum biraz daha.
‘’Sevinmek için sevmedik’’ der bir Beşiktaş marşı. Aslında bu ülkede futbolu seven her insan futbola bu bakış açısıyla yaklaşıyor. Kimisi tribünde marşlarla, şarkılarla eğlenmeyi, kimisi sahadaki güzel oyunu seyretmeyi seviyor. Desteklediği takım bir başarı elde ettiğinde de futbol daha keyifli bir hal alıyor. İşin özü bu. Daha doğrusu buydu. Kaos ya da diğer bir ifadeyle kriz yönetimini iyi yapamayacağı gün gibi açık olan insanların belki de Türk Futbolu’nun en buhranlı döneminde futbolun başına geçmesi günümüzde yaşananların tam anlamıyla nedeni oldu. İnsanlar futbolu eskisi kadar sevmiyor, çünkü futbolda artık gerçekten şiddet var.
İnsanlar artık eskisi gibi statlara gitmiyor, çünkü istemediği halde bir bankada hesap açtırıp her sene o kart için aidat ödemek zorunda, her şeyden önemlisi o bankaya tüm bilgilerini verdikten sonra insan kendini fişlenmiş hissediyor. Haliyle futbol eskisi gibi değil artık. Sanırım dönülmez akşamın ufkundayız. Sahiden, vakit çok mu geç?
Can Bilgin
Twitter: Canbilgin_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder