Bir matematikçinin gözünden ''Olmayana
Ergi'' yöntemi ile futbol tarihinde yer tutmuş 3 olayın incelenmesi.
1.Tanrı'nın Eli:
Amerika Kıtası'nın 3. büyük ülkesi
Meksika'da Dünya Kupası o yaz ilk kez düzenleniyordu. Kimler yoktu ki turnuvada?
Tarihin belki de en iyi milli takım kadrosu olmasına rağmen mağlup bile olmadan
çeyrek finalde penaltılar sonucu şansız bir şekilde elenen Zico’lu, Socrates'li
Brezilya, Brezilya'yı eleyip yarı finale kadar gelen Platini'li Fransa,
mucizeyi yaratan Gerets'li Belçika, Matthaus'lu, Völler'li Almanya ve tabiki de
Maradona'lı Arjantin.
Futbolun beşiği olan İngiltere'nin bu zamana
kadar büyük turnuvalarda elle tutulur tek başarısı var, o da ev sahibi
oldukları 66 Dünya Kupası'nda elde ettikleri şampiyonluk. Ve genelde başarı
göremeyen bu ülke insanının başarısız geçen her turnuva sonrası kendine bir
kurban seçmesi yaptığı en doğal şeylerden biri oldu artık. O yazın
mahvolmasının sorumlusu da Maradona seçilmişti. Oysa ki çeyrek finale gelene
kadar çıktıkları 4 maçta yenebildikleri takımlar vasat altı iki takım Polonya
ve Paraguay'dı.
Peki o gün Maradona daha sonra açıklayacağı
şekilde ''Tanrı'nın Eli'' ile o golü atmasaydı dünya futbol tarihinde bir şey
değişir miydi?
Maradona 3 futbolcuyu çalımlayıp Valdona
ile yaptığı verkaçtan sonra ceza sahasına doğru yükselen topa eliyle vurmayıp
golü atmasaydı tabelada bu kadar erken 1-0 yazmayacaktı. En kötü ihtimalle
hakemi yanıltmaktan dolayı bir sarı kart yerdi. Ama o pozisyonun sadece 5
dakika sonrasında atacağı belki de futbol tarihinin en güzel golüne İngilizler
yine engel olamayacaktı. Malum maçın son golü 81'de Lineker'den geldi. Ama skor
1-0 olsaydı muhtemelen Arjantin bu kadar rahat olmayacak ve son golü kalesinde
görene kadar yediği baskıyı asla yemeyecekti. Neticede maçı yine kazanıp final
yolunu tutacak ve o kupayı kaldıracaklardı.
2.
Ahmet Akçay Vakası:
Galip takıma iki puanın verildiği
sezonlardan birine gidiyoruz şimdi, 1986-1987 sezonuna. Kıran kırana bir
mücadeleye sahne olan sezonun sonunda puan durumuna bakıldığında şampiyon Galatasaray’ın 54, hemen arkasındaki
Beşiktaş’ın ise 53 puanı bulunuyordu. Averaj karşılaştırması yapıldığında ise
Beşiktaş’ın şampiyon takımdan tam 10 averaj fazlası vardı.
Ligin ilk 4 haftasında mağlubiyetle
tanışmayan Beşiktaş ligde ilk mağlubiyetini 5. haftada Ankaragücü'nden 1-0 lık
skorla aldı. Bu şekilde söylendiğinde her şey normal gelebilir. Ama o
mağlubiyeti ilginç kılan Ankaragücü'nün golünü hakem Ahmet Akçay'ın atmasıydı.
Korner kullanıldığı sırada arka direğe düz koşu yapan hakem Ahmet Akçay
karambolde, güzelde bir top atılınca golü atmaktan geri durmadı. Kim bilir
belkide zamanında futbolcu olmak istemiş fakat iyi bir futbolcu olamayacağını
anlayınca hakemliğe yönelmişti.
Gelelim sadede. Ahmet Akçay'ın Beşiktaş
ağlarına gönderdiği gol eğer olmasaydı o gün maçta gol sesi çıkmaz ve iki
tarafta sahadan beraberlikle ayrılırdı. Böylelikle Beşiktaş o maçtan aldığı 1
puanla sezonu Galatasaray'la beraber 54 puanda tamamlar ve averajla ligi
şampiyon bitirirdi. Dolayısıyla ''Beşiktaş zaten şampiyon olamazdı’’ teorisi de
böylelikle çürütülmüş oldu.
3.Peter
Cech'in Topu Elinden Kaçırması:
Hepsinin yeri ayrı olsa da akılda en çok
yer eden maç Çek Cumhuriyeti maçıydı herhalde. Kaybedilen Portekiz maçı
ardından yüreklere su serpen İsviçre galibiyeti geldi. Artık sırada Çek
Cumhuriyeti maçı vardı ve gruptan çıkabilmek için gereken tek şey Çek
Cumhuriyeti maçında alınacak 3 puandı. Kalan dört günde Türk spor medyasının
gazetelerde ve televizyonlarda en çok yer verdiği konu Koller'in hava
toplarındaki hakimiyetiydi. Sonuçta yıllar yılı Türk futbolunda çözülemeyen en
büyük sorun yan toplardı ve Koller çoğu zaman bu konuda acımasız olabiliyordu.
Maç günü yine bilindik sıkıntılarla biri
Koller'den olmak üzere iki gol yedik. Bu iki gole cevap biraz geç olsa da 75'te
Arda ile geldi. Tam maç gitti diyorken bir çok futbolsever tarafından dünyanın
en iyi kalecisi gösterilen, Chelsea'de 25 maç kalesini gole kapayarak bir
rekoru elinde bulunduran Peter Cech o gün öyle bir gol yedi ki bizim için de
maçın kazanmak kaçınılmaz oldu. Çek kalecinin ellerinin arasından kayıp giden
top Nihat'ın önünde kalınca ona da topu boş kaleye yuvarlamaktan başka bir şey kalmıyordu.
Ve ardından üçüncü gol. Nihat topa öyle bir vuruyordu ki kalede Peter Cech
yerine ondan daha iyi olduğu iddia edilen herhangi bir kaleci de olsa o golü
her türlü yerdi.
Peki Peter Cech o topu elinden kaçırmasaydı
maçın gidişatı ne olurdu? Eğer Cech o ikinci golü yemeseydi maç 2-1 biterdi.
Çünkü atılan 3. gole dikkatle bakılırsa Çek Cumhuriyeti savunmasının ikinci
golden sonra nasıl afalladığı daha iyi görülüyor, zira yapılmaya çalışılan
dünyanın en gereksiz ofsayt taktiği var o esnada. Zaten goller arasında sadece
iki dakika var. Bu bile moral bozukluğunun açık bir göstergesi. Dolayısıyla
''Peter Cech o saçma golü yemeseydi de biz her türlü Çekleri yenerdik'' teorisi
çürütülmüş oldu.
Hayatta bazı ufak detaylar var tarihin
tozlu raflarında kalmış, çoğu unutulmuş. Futbol da hayatımızda bu kadar önemli
bir yer tutarken onu da göz ardı etmek olmazdı. Yukarıdaki 3 örnekten bir
çıkarım yapmak gerekirse de, ufak detaylar önemlidir, çok önemlidir.
Hayatınızda yer tutan hiç unutamayacağınız, hatırladıkça sevineceğiniz,
üzüleceğiniz, gururlanacağınız belki de aklınıza gelmesinden nefret edeceğiniz
bir çok anınızı şekillendirir, kısaca hayatı anlamlaştırır. Dolayısıyla ufak
detaylara takılın, önemliymişçesine takılın.
Can Bilgin
Twitter: Canbilgin_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder