Kazananların hikayelerini tüketmekle mükellef olunmayan
yıllardı belki de. Hatırlamıyorum -yaşım yetmediğinden ötürü - ama biraz
telepati yaparak ta olsa 19 yaşında ve basketbola uzak bir coğrafyanın çocuğu
olarak bir Avrupa Basketbol Şampiyonası görmek gayet heyecan verici olmalı. Hoş
bir sonraki için tam 16 yıl beklemek te bir hayli zor.
Hanno Möttöla belki Yeni Zelanda maçını –epey dramatik bir
biçimde – kaybettikten sonra gözyaşlarını tutamasa da ’11 ve ’13 Avrupa
Şampiyonalarından sonra bizim ona ve Finlandiya takımına duyduğumuz saygı sonsuzdu.
Petteri Koponen önderliğinde ek elemelerle
gelmişlerdi Litvanya’ya. Grupta averaj takımlığı mücadelesine aday görülürken
önce Bosna-Hersek’i hezimete uğratıyorlardı. Belki o turnuvanın en flaş takımı
olan Makedonya’ya mağlup oluyorlardı. Kader maçında ise Karadağ’ı mağlup ederek
gruptan çıkma başarısını gösteriyorlardı. Belki 2. Turda elenerek peri masalı
sıfatını daha orada Makedonya’ya kaptırsalarda oynadıkları basketbol ile alkış
alıyorlardı.
( Dip not olarak; o turnuva finalinde skandal kararlara imza
atan hakem 3’lüsü ve özellikle LuigiLamonica’nın yaptıkları halen daha soru
işaretidir.)
4 Eylül 2013, Finlerin belki de ’95 Avrupa şampiyonasındaki
dramatik mağlubiyetin intikam yeminiyle çıktıkları maçtı. Bu turnuvadaki maça
benzer bir senaryo ile çıkan Finler Koponen önderliğinde dış şutlarla can
yakıyordu. Bırakın sahadaki Millileri biz dahi ekran başında baskı yiyor, şut
sokamıyorduk.Fakat Finliler bu kez sadece bizi değil bir başka önemli basketbol
ülkesi olan Rusya’yı 2 uzatma sonucu kalp kırıcı bir biçimde mağlup ederek
2.tur biletini cebine koyuyordu. Acaba bu kez madalya mı diye sorsakta kaderle
aralarını sıkı tutan Finliler ikinci turda aynı galibiyet-mağlubiyet sayısına
sahip oldukları İspanya’nın averajla arkasında kalarak turnuvaya veda ediyorlardı.
Fiba2014 yılında oynanacak olan ve ismen bir ağırlığı
bulunan turnuvayı bana göre çok gereksiz bir biçimde isim değişikliğine soktu
ve adı Fiba Dünya Kupası oldu.
Finlandiya da bizim gibi Wild Card ile turnuvaya gelen takımlardandı.
Grup kuraları çekildiğinde kalan gruplara nazaran kolay bir gruba düştüğümüze
dair yorumlar yapılsa da biraz basketbol bilen insanlar kazın ayağının öyle
olmadığının farkındaydılar. Çünkü ağır abi Abd’yi bir kenara koyarsak kalan tüm
takımlar ‘’inatçı’’ idiler. Tahminler tuttu , daha grubun ilk maçında Yeni
Zelanda karşısında , önemli farklarla geri düşüyorduk fakat Oğuz ‘’Savaş’’ sazı eline alıyor ve post up oyunları üzerinden
hücumu açıyordu. Biz Zelanda’yı zor da olsa geçerken Finler Abd ile açılışı
yapıyor 59 sayı gibi büyük bir farkla mağlup olarak ‘’geçen turnuvadan eser
kalmamış’’ dedirtiyordu. Fakat yanıldık çünkü grubun 2. Maçında Finliler Ukrayna’yı geçiyordu. Zelanda ise Dominik’e
mağlup olarak kendileri açısından zora sokuyordu. Grubun 3. Maçları bu yazının
yazılmasına sebep olan Türkiye-Finlandiya maçına sahne oluyordu.
İnatçılık , istikrar ve diğer bir çok hayatın içinden gelip
basketbolda yer etmiş kavram. Fakat tarih ile talih aynı işe koyulursa …Koç
Murat Didin’in bize sunduğu enfes bir portre ile açıklayalım.
2001 Avrupa Basketbol Şampiyonasına ev sahipliği yapan
Türkiye HenrikDetmann yönetiminde yarı finale kadar gelen genç ve çok uluslu(!)
Almanya ile karşılaşıyordu. Son top yaklaşık 8 saniye kala bizim elimizdeydi
Almanlar ise skorda 3 sayılık bir avantaja sahiptiler , Hidayet topu getirdi
AdemolaOkulaja savunmasındaydı ve faul yapmadı . Hido ise el üzerinden 3
sayılık isabeti buldu maçı uzatmaya taşıdı. 45. Dakika sona erdiğinde salon
adeta bayram yeriydi.
Petteri Koponen eğer ki o serbest atışlardan birini sayıya
çevirip bizi en azından 2.likten belki de son 16’dan etseydi bu hikaye hiç
yazılmamış olacaktı belki de. Fakat inandığımız her ne ise bize mesajı en
sağlam yerinden verdi , ve bize son bir şans tanıdı. Adeta Zelanda maçında ve
adeta Avusturalya maçında olduğu gibi. Emir , Ömer Aşık’ın ters perdesinden
yararlanıp sol forvetten önce şutu ardından oyunu aradı. Süre daralıyordu ve
Henrik Dettmann’ın Finlandıyası faul yapmayı tercih etmiyordu. Emir dışardan
mantıklı bir oyun göremeyince bir anda çembere yönelip ters dipteki Cenk’i
buldu. Cenk ise tüm ülkeyi ayağa kaldıracak o üçlüğü soktu. Belki defalarca
faul yapma şansı olan Finliler heves kırıcı bir biçimde uzatmaya giden maçın
kalan kısmında direnemiyorlar ve HenrikDettmann 13 yıl sonra aynı hatanın
acısını çekiyordu.
Son maçında Zelanda’ya 2 sayı farkla kaybediyor ve belki de
gruptan çıkmalarınakesin gözüyle bakılan turnuvada gruptan çıkamıyorlardı.
Utah’ta kolej kariyerine başlayan Hawks ile Nba gördükten
sonra Bologna ,Tau gibi bir dönem ekol olmuş takımların formasını terletip
kariyerinin sonlarına doğru adeta bir basketbol gezgini rolüne bürünen Möttöla
belki de milli takımlar düzeyindeki son turnuvasını göz yaşlarıyla noktaladı.
Ve daha acısı –kabullenilmişi hatta görmezden gelinmişi- onun hikayesinin
bilinmemesi duyulmaması. Bu yazıyı onun kaptanlığında Avrupa’da adından söz
ettiren ve kendilerinden sonraki jenerasyonu salonlara sokan , onlara bu
cesareti veren takıma adıyorum.
Ve aynı zamanda çabalayan , isteyen ama sentetik başarı
kavramları arasında kaybolup giden hayatın gerçek yaşayanlarına , gerçek
görünmez kahramanlara…
Dipnot: HannoMöttöla 9 Eylül ‘76 doğumlu. Siz bu yazıyı
okurken kendisi yeni yaşına girmiş olacak muhtemelen. Mutlu yıllar kendisine.
Fatih Yüksel
İtü Gemi ve Deniz Teknolojisi Müh.
fatihyuksel92@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder