Son Yazılar

Futbol

basketbol

diğer sporlar

Osman Uğur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osman Uğur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2014 Salı

Elveda Kaptan (Comiat Capità)


 Barcelona kaptanı Carles Puyol bugün yaptığı açıklamada sezon sonu Barcelona’daki futbol hayatını sonlandıracağını açıkladı. Açıklamasında futbolu bırakacağını belirtmese de daha önce yaptığı “Barcelona’dan başka takımda oynamam” sözünü göz önünde bulundurduğumuz zaman sezon sonu futbolu da bırakacağı fikri gayet olası görünüyor. Bundan sonra başka takımda oynayıp oynamayacağı bilinmez ama gerçek şu ki bir efsanenin daha sayısız başarılarla dolu üst düzey kariyerinin bitişine şahit olacağız.


 La Masia’dan profesyonelliğe attığı adımın ardından 1999’dan bu yana Barça A takım forması giyen Kaptan Puyol, son 2 yılda geçirdiği ağır sakatlıklardan dolayı kendisinden beklenen istiktarı sağlayamadı. Bu sezon da birçok maçı kaçırması, artık kariyerinin sonlarıan geldiğinin habercisiydi ancak geçtiğimiz  haftasonu Almeria karşılaşmasında ilk 11 başlayıp takımının 3. Golünü kaydetmesi çoğu Barça taraftarını heycanlandırıp biraz olsun ümitlendirmişti. Bugün yaptığı açıklama, birçok kişinin  “acaba eski formunu yakalayıp bir süre daha üst düzey futbol oynar mı?” sorusuna cevap verir nitelikteydi. 2016’ya kadar sözleşmesi devam etmesine rağmen Barça’ya daha fazla üst düzey hizmet edemeyeceğini düşündüğü için kulübü bırakacağını açıkladı kaptan.

Kazandığı kupalardan ve aldığı ödüllerden bahsetmemizin gereği yoktur, herkesin yakın tarihte izleme şansı yakaladığı müthiş bir kadronun en önemli oyuncularından biriydi. Kaybetmeye tahammülü olmayan, agresif defans anlayışı ve ani refleksleriyle forvetlere nefes aldırmayan bir tarzı vardı. Barcelona ve İspanya Milli Takım tandeminde, Gerard Pique ile yakaladığı ikili uyum sayesinde birçok otorite tarafından partneri ile beraber tarihin en iyi stoper ikilileri arasında gösterilmiştir.
Futbolun sadece futbol anlamına gelmediği Barcelona’da kaptanlık yapmanın sorumluluğu büyüktür elbet. 

Barcelona kaptanlığı yapmak demek Real Madrid’e karşı dik durabilmek, Katalan Milliyetçiliği’ni tüm dünyada başarıyla temsil edebilmek demektir. Yıllardır Real’e karşı alınan ezici sonuçlar ve yaşanan şampiyonluklarla beraber bu görevi layıkıyla yerine getiren Carles Puyol Katalonya’nın kahramanlık figürlerinden biri haline gelmiştir. Yazımın sonuna gelirken yaşayan efsaneye, ezeli rakip Real Madrid ve forvetlerine karşı yıllardır ortaya koyduğu muazzam performansla veda etmek istiyorum;

Comiat Capità! Visça el Barça!


Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com
Twitter : @OsmanUgurr

Devamını oku...

22 Şubat 2014 Cumartesi

Bu maç kaçmaz : Hannover-B.Munich



   Tayfun Hoca, Hannover’in başına geçmeden önce takım 8 deplasman maçında da sıfır çekmişti. Takımın deplasman hanesinde bir beraberlik bile yoktu. Hoca geldiği ilk maçta deplasmanda Wolsburg’u 3-1 yenerek Bundesliga’ya sükseli bir başlangıç yapmıştı. Ardından iç sahada yine 3-1’lik tarifeyle alınan B. Mönchengladbach galibiyeti hocaya olan güveni arttırmıştı. Ancak bundan sonraki iki maçta işler pek de iyi gitmedi, Hannover, üst üste 2 deplasmana çıktığı periyotta Schalke ve Mainz maçlarını 2-0’lık skorlarla kaybetti. Bu hafta ise konuk Bayern Münih. Yenilmez takım Bayern’i yenmek en azından bir beraberlik almak Tayfun Hoca’ya iyi moral olur, güven tazeler. Hannover’i Bundesliga’da ayakta tutan iç saha performansını da düşündüğümüz zaman, seyir zevki yüksek bir maç bizi bekliyor diyebiliriz. Pazar günü 18:30’da Gözler TRT Haber’de olsun, kaçmasın bu maç...



Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com
Devamını oku...

19 Şubat 2014 Çarşamba

Tarihe Damga Vurmuş Efsane Kaleciler

90lar kuşağı olarak, günümüze kadar birçok ünlü kalecinin müthiş kariyerlerine tanıklık ettik. Iker Casillas, Gianluigi Buffon, Petr Cech, Oliver Kahn, Edwin van der Sar bu kalecilerden en önemlileri olarak gösterilebilir. Peki daha eskilere gidersek 80ler 70ler hatta 60lara doğru, futbolculuk zamanlarına tanıklık etmediğimiz ancak futbol tarihine damga vurmuş olan kalecilerin kariyerlerinden tam olarak haberdar mıyız?  Gelin geçmişteki bu müthiş kalecilerin futbol yaşamlarına ayrıntılı olarak göz atalım...



Lev İvanoviç YAŞİN  (22 Ekim 1929 - 20 Mart 1990)



Geçmişten günümüze Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçilen birçok futbolcu gördük ancak aralarından hiçbirinin mevkisi “Kale” değildi. Bu ezberi bozan bir kaleciden bahsediyoruz; Sovyet efsanesi Lev İvanoviç Yaşin.1963 yılında layık görüldüğü Avrupa’da Yılın Futbolcusu ödülünün ardından günümüze kadar hiçbir kaleci bu ödüle layık görülmedi. Sürekli siyah forma giymesi ve  kurtarılamaz denilen pozisyonları  kurtarmasından dolayı  futbol dünyası kendisine “Kara Örümcek “ lakabını taksa da yıllarca formasını giydiği Dinamo Moskova taraftarları ona “Kara Panter” lakabını takmıştır. Kariyeri boyunca 150 penaltı vuruşu kurtarmıştır ve  Dünya rekoru kırmıştır. Rekoru günümzde hala kırılamamıştır. Sıradan kalecilere benzemeyen tarzıyla ceza alanına atılan topları bir libero gibi savuşturması, kalesini rahatça terkedebilmesi kendine olan güveninin örneğidir. Başarısının sırrını soranlara “sakinleşmek için bir sigara içmek, sonra da kaslarını ayarlamak için sert bir içki içmek” cevabını vermiştir. FIFA, 2000 yılında Yaşin’i 20. Yüzyıl Dünya Karması’na seçmiş ve onu yüzyılın en iyi kalecisi olarak seçmiştir. Ayrıca FIFA, Dünya Kupası’nın en iyi kalecisine verilen ödülün ismini “Yaşin Ödülü” olarak değiştirmiştir ve Yaşin’i onurlandırmıştır. Lev Yaşin yakalandığı mide kanseri sebebiyle  1990 yılında 61 yaşında hayatını kaybetmiştir.


Gordon Banks (30 Aralık 1937 -  )


Yakın tarihteki İngiliz kalecileri düşündüğümüz zaman istikrarsız ve başarısızlıklarla dolu kariyerler aklımıza geliyor. İngiltere gibi futbolun üst düzey seviyelerde oynandığı bir ülkede bu durumun ortaya çıkması İngiliz futbolseverler için maalesef acı verici bir gerçektir. Hele ki tarihlerinde Gordon Banks gibi bir kaleci varsa... Futbola Chesterfield takımında başlayan Banks asıl ününü transfer olduğu Leicester City’de kazanmıştır. Burada 8 yılda             293 maça çıkmıştır. İngiltere’nin kendi evsahipliğini yaptığı 1966 Dünya Kupası’nda kaleyi koruyan Banks, İngilizler’in Dünya Kupası’nı kazanmasında büyük rol oynamıştır ve kariyerinin zirvesine çıkmıştır. Kazanılan tek Dünya Kupası’nda kaleyi koruması da İngilizler’in Gordon Banks’a olan saygısını arttırmıştır. Mükemmel refleksleriyle öne çıkan kaleci Banks, FIFA tarafından 6 kez yılın kalecisi ödülüne layık görülmüştür ve FIFA tarafından 2000 yılında 20. Yüzyılın en iyi 2. Kalecisi seçilmiştir. Ayrıca 1970 Dünya Kupası’nda Pele’nin kafa vuruşuna karşı yaptığı mükemmel kurtarış İngiliz “The Guardian” gazetesine göre en iyi kurtarış seçilmiştir. 1972 yılında geçirdiği trafik kazası sonucu bir gözünde büyük oranda görme yetisini kaybetmiştir ve  34 yaş gibi bir kaleci için erken sayılabilecek yaşta  futbolu bırakmak zorunda kalmıştır.



Dino Zoff (28 Şubat 1942 -  )


Bir zamanlar yaptığı kurtarışlarla dönemine damga vurmuş kalecileri incelerken istikrar abidesi İtalyan Dino Zoff’tan bahsetmemek olmazdı elbet. Futbolculuk kariyerine Udinese’de başlayan Zoff, Montovo ve asıl ününü kazandığı Napoli’den sonra 1972 yılında 11 yıl formasını giyeceği Juventus’a transfer olmuştur.  1972 ve 1974 yılları arasında milli takımla çıktığı uluslararası maçlarda 1142 dakika (12 maç) gol yememe başarısı göstermiştir. Bu seri İtalya- Haiti maçında Sannon’un ayağından gelen golle son bulmuştur. Kariyer zirvesini futbol hayatının son yıllarına yaklaşırken 1982 yılında kazandığı Dünya Kupasıyla yapmıştır.  Batı Almanya karşısındaki finale Santiago Bernebau Stadyumun’da  İtalya’nın kaptanı olarak çıkan 40 yaşındaki Zoff, aynı zamanda Dünya Kupası’nı kazanan en yaşlı futbolcu olarak tarihe geçmiştir.  İtalya liginde 11 yılda üst üste çıktığı 332 maç ile kırılması zor bir rekoru da elinde bulundurmaktadır. 42 yaşında futbolu bırakan Dino Zoff ayrıca FIFA tarafından Lev Yaşin ve Gordon Banks’tan sonra 20. Yüzyılın en iyi 3. Kalecisi seçilmiştir. Futbolu bıraktıktan sonra Juventus, Lazio, Fiorentina ve İtalya Milli Takım’ını çalıştırmıştır ancak teknik direktörlük kariyeri futbolculuk kariyeri kadar parlak geçmemiştir.




 Adoni Zubizarreta (23 Ekim 1961 -  )


Günümüze biraz daha yaklaştığımız zaman 1980li yıllara damga vuran bir kaleciden bahsetmek gerek. İspanyol Adoni Zubizarretta. Futbola Bask Bölgesi takımlarından Alaves’te başlayan Zubizarretta buradan 6 yıl boyunca formasını giyeceği bir diğer Bask takımı Athletic Bilbao’ya transfer olmuştur. Buradan da 1.7 milyon € gibi zamanın rekor ücretiyle Barcelona’ya transfer olmuş ve 8 yıl boyunca Katalanlar’ın kalesini korumuştur. Adoni Zubizarretta İspanya Milli Takımı ile 4 Dünya Kupası ve 3 Avrupa Şampiyonası’na katılma başarısı göstermiştir ve bu 7 büyük turnuvanın 6’sında kaleyi korumuştur. Kariyerinde 950’den fazla profesyonel maça çıkmıştır. 1994 yılında Atina’da Milan’la oynanan 4-0’lık  Şampiyonlar Ligi mağlubiyetinin ardından Johan Cruyff tarafından takımdan gönderilmiştir. Barcelona’dan Valencia’ya transfer olan Zubizaretta 4 yıl boyunca Valencia forması giydikten sonra 1998 yılında 37 yaşında futbol hayatına son noktayı koymuştur. Kariyeri sayısız kupalarla dolu olan Zubizaretta, her dönem futbol otoriteleri tarafından futbol tarihinin gelmiş geçmiş  en iyi kalecileri arasında rahatlıkla yer bulabilmiştir.






Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com
Devamını oku...

22 Ocak 2014 Çarşamba

Teşekkürler Cüneyt Çakır




2006'da Almanya'da ve 2010'da Güney Afrika’da düzenlenen bu yaz da Brezilya’da düzenlenecek olan FIFA Dünya Kupası’na maalesef yine katılamıyoruz. Katılamadığımız her Dünya Kupası'nda olduğu üzere yine  ülke olarak Almanya’yı destekleyeceğiz gibi gözüküyor. Ancak FIFA, geçtiğimiz günlerde turnuvada görev alacak hakemleri açıkladığı zaman “milli bir sevinç” yaşadık. Milli takımımızın Dünya Kupası’ndaki eksikliğini bir nebze olsa da giderecek bir sevinçti bu... Haziran ayında başlayacak olan turnuvada , FIFA kokartını aldığı 2006 yılından bu yana çeşitli Fifa ve UEFA organizasyonlarında görevini layıkıyla yerine getirmiş başarılı hakemimiz Cüneyt Çakır  görev yapacak. Bu, 1974 Dünya Kupası’nda görev yapmış eski hakemimiz  Doğan Babacan’ın ardından 40 yıl sonra bir Türk hakemin tekrar dünyanın en büyük futbol organizasyonunda boy göstermesi anlamına geliyor...
Peki yazımın başında bahsettiğim gibi bu bizim için gerçekten milli bir sevinç miydi? Bu habere sevinen futbolseverler kadar, sevinmeyenlerin sayısı da yadsınamaz derecede fazla... Bu durum, taraftar forumlarında ve  Twitter’da rahat bir şekilde gözlemlenebiliyor. Ülkenin 40 yıl aradan sonra Dünya Kupası’na gönderdiği hakem futbolseverlerden tam destek alamıyor. Niye? Çünkü Cüneyt Çakır kimilerine göre Beşiktaş’ın golünü ofsayt gerekçesiyle vermedi. Niye? Çünkü Galatasaray’a penaltı çalması gereken pozisyonda oyunu devam ettirdi. Niye? Çünkü kimileri Fenerbahçeli oyuncuyu haksız yere kırmızı kartla oyun dışına gönderdiğini düşünüyor. Hele bir de derbi yönetiyorsa, evet kesinlikle rakip takımın lehine çaldı tüm düdüklerini... Çünkü taraftar olarak iyi bir hakemden beklentimiz, onun yönettiği tüm maçları takımımızın galip olarak bitirmesi. Bu yüzdendir ki Pierluigi Collina biz Türk taraftarların kahramanı haline geldi. Bir zamanlar “Bizim ülkemizde niye Collina gibi hakemler yetişmiyor?” diye kendimizi eleştirir durumdayken ironik bir şekilde Collina seviyesine ulaşmış milli hakemimize tam anlamıyla sahip çıkmıyoruz...

Bir de çoğunluğun “ Maçları Avrupa’da farklı, Türkiye’de farklı yönetiyor..” tezi var. Bir hakem düşünün; ülkesinde başarısız maçlar yönetiyor ve buna devam etmesine rağmen UEFA’daki başarı klasmanlarını teker teker aşıp  "Elit" klasmana yükseliyor, Şampiyonlar Ligi’nde yarı-final yönetiyor, Avrupa Şampiyonası’nda yarı-final yönetiyor,finalinde 4. Hakem olarak görev alıyor, üstüne üstlük Dünya Kupasında da maç yönetecek hakemler arasına giriyor. Bu mümkün müdür? Başarıları ortada olmasına rağmen  Türkiye’de maçları farklı yönettiği düşünülüyor çünkü oynanılan her maç, her derbi; farklı hikaye ve bir öncekinden farklı bir kazanan içeriyor. Burada da kaybeden tarafın mağlubiyetten dolayı oluşan tatminsizliği Cüneyt Çakır’a karşı bu yorumları ortaya çıkarıyor. Ülkenin yetiştirdiği en büyük hakemlerden biri olan belki de en büyüğü olduğu tartışılmaz olacak olan insana biraz daha fazla değer verilmesi gerekiyor en azından daha fazlasını hakettiğini düşünüyorum...


Hakemliğin futboldaki konumunu düşündüğümüz zaman, hakemlere karşı hiç eleştiri gelmemesini beklememiz hayalcilik olarak da algılanabilir tabi.Cüneyt Çakır  da verdiği hatalı kararlardan sonra kendini eleştirip, mentörleriyle bu konu hakkında kritik yapıyordur mutlaka. Ligimizdeki üst klasman hakemlerini, her hafta desteklediğimiz takımların maçlarını izlerken rahatça takip edebiliyoruz. İçinde bulunduğumuz 2010lu yıllarda hiçbir hakemin herhangi bir takıma karşı art niyet aradığını düşünmüyorum hele ki bu hakem Uefa’nın elit klasman hakemlerinden biriyse. Yazımı bitirirken milli takımımızın olmadığı bir Dünya Kupası’nda ülkemizi temsil edecek olan Cüneyt Çakır’a köstek değil destek olunması gerektiğini düşündüğümü belirtmek istiyorum. Ayrıca şu ana kadar yakaladığı başarılarda yardımcılıklarını üstlenen ve Dünya Kupasında da yardımcılıklarını üstlenecek olan Bahattin Duran ve Tarık Ongun’a da  Cüneyt Çakır’la  beraber başarılar diliyorum.




Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com

Devamını oku...

16 Ocak 2014 Perşembe

Galatasaray ve Endüstriyel Futbol


15 Ocak 2011, kulübüyle biraz ilgili bir Galatasaray taraftarı için hatırlanması zor bir tarih değildir. Ali Sami Yen’e veda etmiş Galatasaray taraftarı, yeni mabedi Türk Telekom Arena ile bu tarihte  tanışmıştır. Peki o günün anlamı sadece bununla mı ibaretti? Birçok kişi için bu böyle olsa da, o gün aynı zamanda Galatasaray Kulübü’nün Dünya futbolunun kaçınılmaz gerçeği olan “Endüstriyel Futbol” ile  resmen tanıştığı gün olarak tarihe geçmiştir. Bu,  Galatasaray taraftarı için stat kültürünün(yeme-içme,taraftar,tribün vb.) başlı başına değişiminin habercisi olurken, kulüp içinse ekonomik bir kalkınmanın temellerini oluşturacaktır.


Statlarda köfte-ekmek kültürü ülkemizde en alt ligden en üst lige tribün emekçileri için vazgeçilmezdir. 15 Ocak 2011 günü stada gelen taraftarlar maç önü, devre arası ve maç sonunda alışılagelmişin dışında ilk kez “tükürük köfte” gerçeğinden mahrum kalmışlardır. Türk Telekom Arena’da, statların vazgeçilmezlerinden biri olarak nitelendirilen köfte arabalarının yerini, endüstride “franchising” olarak adlandırılan pazarlama sistemi ürünü zincir yemek restaurantlar ve onların pahalı menüleri almıştır. Sami Yen’de devre arasında 1 Lira’ya satılan su, Türk Telekom Arena’da 2.5 Lira’dan taraftarlara sunulmuştur. Yani Değişim taraftarın maç sırasındaki yiyecek-içecek kültüründen başlamıştır.


Modern bir stat, taraftar-tribün kültüründe de birtakım değişimlerin habercisiydi. Sami Yen’de tüm tribünlerden yayılan destek, 15 Ocak 2011 tarihinde yalnızca iki kale arkasından hissedilmişti. İki kale arkası tribünde “futbol taraftarı” olarak nitelendirilen takımı için karşılık beklemeden her şeyini ortaya koyan oluşum varlığını korumuştur. Diğer iki tribünde ise “futbol seyircisi” olarak tanımlanan, ödediği koltuk parasının karşılığında yalnızca sportif başarı bekleyen burjuvazi kitle varlığını hissettirmiştir. Tabi ödenen koltuk paraları da Sami Yen ile karşılaştırılamaz düzeyde. Ancak bir koltuğa çok para ödemek destek vermeden körü körüne saf başarı isteyen bir seyirci kitlesi oluşturmamalıdır. Bu biz futbolseverlerin yıllardır alışageldiği duygusal futbol geleneğiyle örtüşmemektedir. Ancak yıllar geçtikçe kabul etmemiz gereken bir gerçek haline gelecektir...

Bugün 16 Ocak 2014, Türk Telekom Arena’nın açılışından bu yana 3 yıl geçti. Yeni stat için ilk gün izlenimleri hala etkisini göstermektedir, Galatasaray taraftarı  Ali Sami Yen’den bu yana değişen stat kültürlerini hala sorgulamakta ve yeni stat kültürüne alışmaya çalışmaktadır...  Ancak kulübün ekonomik ve sportif  durumu hiç de sorgulanacak durumda değildir. “Endüstriyel futbol duygusal futbolu öldürür” tezine katılan biri olmama rağmen, günün şartları gereği bu değişim hareketi göz ardı edilmemelidir.  Galatasaray kulübü de 3 yıl önce geçtiği yeni stadının meyvelerini ekonomik açıdan şimdilerde fazlası ile almaktadır. Hatırlayalım Türk Telekom Arena açılış maçında, Galatasaray kadrosunda; Barış Özbek, Mustafa Sarp, Servet Çetin, Emiliano Zapata, Bogdan Stancu gibi oyuncular bulunurken şimdi ise artan stat gelirleriyle birlikte kadroda; Fernando Muslera, Dider Drogba, Wesley Sneijder, Felipe Melo, Burak Yılmaz ve Selçuk İnan gibi yıldız oyuncular bulunmaktadır..
.

Biz ne kadar duygusal futbolu benimsemiş olsak da, Endüstriyelleşen futbol kültürü etkilerini Türk Futbolu üstünde de hissettirmiştir... Şimdilerde Galatasaray Kulübü’nün ve taraftarının içinde bulunduğu durum, yakın zamanda Beşiktaş Kulubü ve taraftarının da başına gelecektir...  Onların da  yeni statlarının ilk açılış gününden itibaren yaşadıklarını gözlemleyip ortaya başka hikayeler çıkarabiliriz...


Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com


Devamını oku...
Murat Çolakoğlu Murat Çolakoğlu