Son Yazılar

Futbol

basketbol

diğer sporlar

Efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mayıs 2014 Cuma

Basketbolun Mozart'ı



                “Basketbolu ondan daha fazla sevecek bir insan olmadı”  diyor Eski Dostu Vlade Divac.  Yine aynı adam onu bizim zamanımızın en iyi şutörlerinden birisine Peja Stajakovic’e anlatıyor : “Sahaya ayak bastığı an, en iyisi olmak isterdi. Attığı sayıdan asla memnun olmazdı.  Daha her zaman daha fazlası, her zaman…”.  Bir insanı en iyi onun dostu tanımlar ve Divac’ın bu sözleri, Drazen Petrovic’i çok iyi tanımlıyor.

                Sibenek*halkının “Bizim Oğlumuz” dediği  Drazen  1964’te burada doğdu. 18 yaşına kadar okul-tatil demeden her gün çalıştı.  18 yaşında Sibinka’da**  Ağabeyinin***  takımı Cibona’yı mağlup ettiler. 1982-1983 yıllarında Koraç Kupası’nda final oynadılar. Aynı zamanda ülkemizde yapılan 1980 Balkan Şampiyonası Genç Erkekler’de Yugoslavya takımıyla birlikte 3. oldu.  1984’de Cibona’ya transfer oluyordu ve eski takımına karşı ilk maçında vefa örneği gösterdiğini söyleyemeyiz attığı 56 sayıya bakacak olursak. 112 sayı da Olimpia Ljubjana’ya attı.
                  1986 yılında Draft’ın en başarısız takımlarından birisi Portland Trail Blazers tarafından seçildi. Ancak 1989’da Nba yolunu tutacaktı. 1988'te Real Madrid'e transfer olmadan, Cibona ile biri Koraç Kupası olmak üzere 2 Avrupa Kupası kazanan takımda yer almıştı. Hatta 1985 finalinde sonradan transfer olacağı Real Madrid'e 36 sayı atmıştı.

                Nba’deki ilk sezonunda yedek kalabildi sadece. İkinci sezonun Ocak Ayında  New Jersey Nets’e  gönderildi.  Bazı şeyler değişmeye başlamıştı.Burada forma şansı bulan Drazen maç başına 20.2 sayı attı. Nba’de o dönemlerde bir Avrupalının bunu yapması kolay değildi. “Saf şutör” terimini bizlere kazandıran isimlerden birisi Petrovic,  Nba kariyerinde %43.7’lik 3 sayı yüzdesiyle oynadı. Bu yıllarda  Nba’e iyiyden iyiye ısındı ve Nets’i 2 kez üst üste Play-off’lara taşıdı.



                1988 Seul’de Olimpiyat 2.liği, 1989’da Eurobasket ve 1990’da Dünya şampiyonluğu kazanan Yugoslavya’nın lider oyuncularından birisiydi. Divac ile birlikte harikalar yaratırken ne olduysa 1990’da Divac’ın Hırvatistan bayrağıyla sahaya inen taraftardan bayrağı alıp geri atmasıyla oldu. İki sıkı dostun ilişkileri siyasal sorunlardan dolayı ölme noktasına gelmeyi geçip, ölmüştü.  Divac her ne kadar bayrağı atmaktaki tek amacının ülke birliğini korumak olduğunu söylese de bu sıkı dostluk artık bitmişti. Daha sonra bağımsızlığını ilan eden Hırvatistan, Yugoslavya’nın efsane kadrosundaki Hırvat oyuncularla yoluna devam etti. 1992 Barcelona Olimpiyat Oyunları’nda finalde Dream Team karşısında Petro mükemmel oynasa da yetmemişti. Evet Hırvatistan 2. Olmuştu ancak bu maçı Televizyon karşısında izlediğini söyleyen Divac “O takımda bizler de olsaydık belki de Dream Team karşısında kazanabilirdik” demişti.



                1993’te Avrupa Şampiyonası için eleme turlarında Hırvatistan’ın Portland kampına katıldı. Hırvatistan o olmadan da elemeleri geçebilirdi ancak o takımın kaptanıydı ve öyle istedi.  Zagreb uçağı Frankfurt’ta aktarma yaptı. Her zaman evine dönen Drazen o gece öncesinde hiç yapmadığı bir şey yaptı. Kız arkadaşı için orada kaldı ve Münih’e yola çıktılar. Yağışlı yolda 18 tekerlikli tır ile çarpışan arabada Petro uyuyordu ve emniyet kemeri takılı değildi. Kazada Drazen hayatını Avrupa Basketbolu ise belki de tarihinin en iyi oyuncusunu kaybetti.

                Herkes şaşkındı. Yaklaşık 100.000 kişi cenaze törenine katıldı ama eski dostu Divac onlardan birisi değildi. Cenazeden yıllar sonra Divaç: “Keşke barışmış olsaydık tıpkı Tony(Kukoc) ile yaptığımız gibi.“ diyordu.


* Doğum yeri
**SibenkaSibenek şehrinin basketbol takımı
***Ağabeyi Alexander Petroviç kendisi gibi basketbolcu.






    Gökhan Bilgi
    Çukurova Otomotiv Mühendisliği
    bilgi.gokhan7@gmail.com
    twitter : gokhanbilgi7


Devamını oku...

26 Nisan 2014 Cumartesi

BİR ŞAMPİYONUN KALBİNİ ASLA HAFİFE ALMAYIN


“Bir şampiyonun kalbini asla hafife almayın.” Koç Rudy Tomjanovich bu sözleri söylediğinde 1994-1995 sezonu finallerinin son düdüğü çalmış ve şampiyonluk ikinci yıl ard arda Houston Rockets’a gitmişti.

Sezonun büyük bölümünü sakatlıklarla geçiren,yüzde yüzüyle oynayamayan bir Houston Rockets playofflara Batı Konferansı’da 6. sıradan katılmış ve bütün playoff  boyunca ev sahibi avantajını elinde bulunduramayacaktı. Diğer taraflarda John Stockton’lı Karl Malone’lu Utah , sezonun MVP’si David Robinson’ı kadrosunda bulunduran San Antonio Spurs , Charles Barkley’li Phoenix Suns , Shaquille Oneal’lı Orlando Magic gibi takımlar dururken kimse tarafından favori gösterilmiyorlardı. İlk turda Portland Trail Blazers ile karşılaşan Houston Rockets rakibini geçmeyi başarmıştı. Asıl zor olan tur konferans yarı finalindeydi , Sir Charles Barkley ve Phoenix Suns seriyi Houston Rockets’a karşı 2-0’a getirmeyi başarmıştı. NBA tarihinde hiç bir takım 2-0’dan bir seriyi geri çevirememişti ta ki  “şampiyonların kalbi” sahneye çıkana kadar. Seride durum birer maç kazanılmasının ardından 3-1’e gelmişti ve  tarihte böyle bir geri dönüş de görülmemişti. Houston rakibini 7 maçlık bir seri sonunda geçmeyi başararak tarihe geçmiş ve Konferans finalinde karşılarına çıkan Karl Malone ve John Stockton önderliğindeki muhteşem Utah’a karşı da galip gelmeyi başarmışlardı. Finalde Shaq’ın takımını süpüren Rockets bir playoff maratonundan geriye kırılması güç rekorlar bırakmıştı. NBA tarihinde Konferans 6.sı olup şampiyon olan, bir yılda 50 üzeri galibiyet alan 4 ayrı takımı da eleyen , 2-0 ve 3-1 geriye düştükleri bir seriyi kazanan ilk takım olmuşlardı.

Şampiyonluğu getiren düdüğün ardından eline mikrofonu alan koç Rudy Tomjanovich’in ağzından 20.000 coşkulu taraftarının önünde şu kelimeler dökülüyordu ;“ Bu yol boyunca bize inanmadılar, o inanmayanlara tek bir sözüm var ;‘Bir şampiyonun kalbini asla hafife almayın.’.”                                                                     



Mehmet Tezcan Güden
İTÜ Makine Müh.
mhmttzcngdn@gmail.com

Devamını oku...

27 Şubat 2014 Perşembe

Özgürlük Savaşçısı Muhammad Ali


 Muhammad Ali eski adıyla Cassius Marcellus Clay, Amerika gibi bir rüyalar ülkesinde doğup birçoklarının kabuslarında görebileceğinden daha kötü şartların daha büyük haksızlıkların içinden çıkıp bütün dünyaya kafa tutmuş eski ağır siklet boks şampiyonu,özgürlük savaşçısı ,savaş karşıtı bir şair, ateşli bir müslüman ve çok daha fazlası.

 17 Ocak 1942'de Kentucky'de doğan Cassius henüz 12 yaşındayken bisikletini çaldırıp 
polise gittiğinde bisikletin bulunamayacağını bilen bir polis memuru tarafından boks salonuna götürülüp "Burda boks öğren, hırsızları bulduğumuzda onları dövebilirsin.", cümlesini duyduğunda aslında ne polis ne de küçük Cassius bu olayın dünyaya neler katabileceğini bilmiyorlardı.

 Kısa sürede büyük aşama kaydeden Cassius 1960 yılında olimpiyatlara katılıp Amerika adına aldığı altın madalyasıyla geri döndüğünde bir şeylerin değişeceğini umuyordu. Ta ki girdiği bir restorandan siyahlara servis yapılmadığı gerekçesiyle yaka paça atılana kadar.1964 yılında karşılaştığı ağır siklet boks şampiyonu Sonny Liston'a şiirler yazarak meydan okuyarak girdiği karşılaşmayı her zaman yaptığı gibi "kelebek gibi uçup arı gibi sokarak" kazanmasıyla ilk kez Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu ünvanını aldı.Bu zaferden sonra açıkladığı yeni ismi ve diniyle bütün tepkileri üzerine toplamıştır.

 1967 yılında Vietnam Savaşı'na gitmeyi "hiçbir vietnamlının kendisine zenci muamelesi yapmadığı" gerekçesiyle reddettiğinde ise zor günler kapıdaydı.Çok sevdiği , hayatını kazandığı boksa 3 yıl ara vermiş milyonlarca dolar kaybetmiş ancak ne görüşlerinden ne de savaş karşıtlığından vazgeçmemişti.Sonunda savaş karşıtlarının güçlenmesiyle birlikte ringlere geri dönen Ali 1971 yılında Joe Frazier ile çıktığı "asrın maçı" nda profesyonel kariyerinde ilk kez kaybeder.Artık yaşının ilerlemesi ve verdiği uzun aradan sonra eski formuna dönemeyeceği düşünülen Ali azmedip çalışarak 1973 yılında George Foreman ve Joe Frazier'ı yenerek hem kaybettiği ünvanını geri almış hem de bütün dünyaya efsanenin bitmediğini göstermişti.Aradan yıllar geçip 1978'de Leon Spinks'e yenilip aynı yıl içinde tekrar kazanınca "ağır siklet boks şampiyonu" ünvanını 3 kez kazanan ilk ve tek boksör olmayı başardı. Parkinson hastalığının artık etkileri gün yüzüne çıkmaya başladığı halde para karşılığı 2 maç yapıp sonrasının dünya şampiyonlarına yenilen Ali profesyonel kariyerinde sadece 5 maçta yenilmiştir.37'si nakavt toplam 56 maç kazanmıştır.

 Bir çok uzmana göre tüm zamanların en iyi boks şampiyonu olan Muhammad Ali'nin yaptıklarını anlatmanın en kolay yolu ringde başardıklarının dünya üzerinde bıraktığı etkinin ve ilhamın yanına bile yaklaşamadığını söylemek olur galiba."Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım." ve "I am the greatest." cümlelerini hemen her gün kuran bu adam kariyeri bittiğinde bütün bunların bir şov olduğunu itiraf edecek kadar da alçak gönüllüydü."Eğer başka bir şansım olsaydı boksör olmazdım."cümlesi de aslında ne kadar şiddetten uzak bir insan olduğunu gösteriyor. Boks her ne kadar birileri tarafından aşağılansa spor olarak görünmese de Muhammad Ali bunu 
bir spor olarak yapıp dünyaya bir iz bırakmayı başarmıştı.

        Bütün dünyadaki taraflı tarafsız herkesi etkileyip, herkese inanç aşılamıştı.Türkiye'de babalarımızdan duyduğumuz "Onun karşısındakini birkaç dakikada nakavt edişini izlemek için sabahın 4'lerinde kalkardık." türevi cümleler yaptığı etkinin onlarca göstergesinden birisiydi sadece.Irkçılığa bir tepki olarak madalyasını nehire
atan bu adam 1996 Atlanta Olimpiyatlarında olimpiyat meşalesini yakmış attığı madalyanın yerine ise yeni bir madalya almıştı.

"Öldükten sonra senin hakkında ne demelerini isterdin?"sorusuna verdiği cevap ise şairliğinin alçak gönüllülük ve iyilikle birleşimiydi sanki ;

"O birkaç bardak sevgi,
Bir çorba kaşığı sabır,                                                     
Bir çay kaşığı cömertlik,                                                   
Bir bardak iyilik,                                                               
Bir parça gülüş,                                                                
Bir parça merak alıp,
Arzu ve mutlulukla karıştırdı,
Bolca inanç ekleyip,
Güzelce karıştırdı,
Bunu bütün yaşamına yaydı,
Ve tanıştığı hak eden bütün insanlara sundu."





Mehmet Tezcan Güden
İTÜ Makina Mühendisliği
mhmttzcngdn@gmail.com
Twitter : @mhmttzcngdn
Devamını oku...

22 Şubat 2014 Cumartesi

Unutmak ne mümkün seni...



   Dünya Kupası'na artık neredeyse sayılı günler kaldı. Sizler için gelecek haftadan itibaren elimden geldiğince ülkelerin , grupların analizlerini yapacağım ve bir nevi ufak çaplı Dünya Kupası rehberi hazırlayacağım. Aşağıda okuyacağınız yazıda ise 14 yaşındayken yazdığım bir Dünya Kupası Finali'ne tanıklık edeceksiniz. Dünya'da futbolu seven sevmeyen hemen herkesin hafızasında yer edinmiş İtalya-Fransa ya da Zidane-Materazzi finali.. O yaşlardayken yayınlayacak bir mecra bulamamıştım , aslına bakarsanız hatırlamıyorum. Sadece yazmak için yazıyordum. Tek kelimesine dokunmadan , yazım yanlışları anlam kaymalarına dokunmadan sizlerle paylaşıyorum. İyi okumalar.

   ZIDANE EFSANESI

   2006 FIFA WORLD CUP'un muhteşem ve unutulmaz finali : Bir yanda 2000 EURO CUP'un rovanşını almak isteyen ITALYA diger tarafta ise kötü performans ve elestirilere rağmen buralara gelmeyi basarmıs tecrubeli FRANSA.

   Butun kosullar adeta o gece fınalın coskulu gecmesı ıcın ayarlanmıs gıbı;hava mukemmel,stad mukemmel,staddakı atmosfer muhtesem,organızasyon zaten dunyanın en ıyı turnuvası , futbol ıcın baska ne ıstenebılırkı?

   Ilk once harıka bır kapanıs gosterısı ve sonra taraftarların cıglıkları arasında dunyanın en ıyı 22 klas adamı o gorkemlı stada adımlarını attılar.Herkesın aklında tek bır soru vardı;bu gece bızı neler beklıyor?

   Tabı ılk olarak butun dıkkatlerı toplayan bır yıldız parlıyordu sahanın orta noktasında:Dunyanın gelmıs gecmıs en ıyı 50 futbolcusu arasına gırmıs bır yıldız.Cezayırın gelecegını Fransa ya emanet ettıgı bır altın adam:ZINEDINE ZIDANE

   Neredeyse bırbırıne denk dıyecegımız ıkı yıldız toplulugunun dev macında renklı goruntuler , vedalar,goller,sertlık,hırs,kırmızı kart ve futbol adına  daha ne varsa ...


   Sonunda herkes olması gerektıgı yerde ve mac basladı .beklendıgı gıbı ortada ve kontrollu basladı.perdeyı altın adam actı ve Zıdane nın penaltısıyla Fransa one gectı.ardından macın normal sure ıcerısındekı son golu Italyanın gızlı forvetı Materazzı den geldı.uzatmalara gelındı derın bır sessızlık ve dusuncelı hesaplar ...

   İlk 15 dakıka basladı ve 1-1 devam ettı.Ve ıste gecenın en can alıcı noktasına gelınmıstı.O gece bır yıldızın daha yesıl sahalardan kayacagını herkes bılıyordu ama kımse ondan boylesıne buruk bır veda beklemıyordu.Fransa takımını fınale kadar sırtlayan tecrubelı yıldız 2. uztma devresının ortasında arkadaslarını yalmız bırakıp soyunma odasının yolunu tuttu.Bırkac sanıye once  formasından ceken ve Zıdaneye kufurler saydıran Materazzıye tum gucuyle bır kafa yerlestırdı.Materazzı yerde kıvranırken hakem farkettı yardımcısına kostu ,fıkrını aldı ve Zıdaneye veda mektubunu verdı, hakem elınde kırmızı bır zarf tutuyordu.


   Fransızların moral sevıyesı sıfıra ınmıstı abılerını KAPTAN larını kaybetmıslerdı.son dakıkalarda fransa dırendı wıltord etkısını gosteremedı sonunda gecenın galıbını belırleme yolunda penaltılar gozuktu.

   Fransa adına 2. penaltıya kadar hersey yolundaydı .Hanı yıldızlar onemlı penaltıları kacırmıstı ya bu turnuvada ;oyuncuların ustunde buyuk yuk vardı.Bu teorı Fransız yıldız Trezeguet ın penaltısında gerceklıge kavustu ve top Fransızların gozlerı onunde dırege carptı.Artık gecenın bıtmesı ve bu sahane kupayı bırının evıne goturmesı gerekıyordu.Italyanın son penaltısına sol ayaklı surprız sol kanat oyuncusu Grosso geldı.Palermolu yıldız soyle bır topu sonra Barthez ı suzdu .Topa geldı barthezın soluna mesın yuvarlagı yerlestırdı ve ITALYA 12 yıl aradan sonra yıne dunyanın en buyuk ulkesı olmustu.Sıke ıddıalarıyla sarsılan Italya bıraz nefes aldı, uzgun Fransızlar stadı aglayarak terkettı.Mactan sonra Italyanlar adına cok renklı ve coskulu goruntuler vardı stad adeta havaya sıcrıyordu ve marslar eslıgınde Italya tabır-ı caızse emanetıne kavustu.

   Mac gercekten unutulmazdı ama mactan sonra akıllarda kupadan cok Zıdane Efsanesının buruk ve belkenmeyen vedası kaldı.


                       ITALY(p)  1-1  FRANCE



ANIL GÜLER
İTÜ ÇEVRE MÜH
anilguleritu@gmail.com
Devamını oku...

'KRALİÇE' YELENA ISINBAYEVA


   Atletizm veya herhangi bir spor dalı konusunda genel olarak aklımıza ilk olarak erkek sporcular gelir. Algılarımızdan dolayı mı yoksa ataerkil bir toplum olduğumuzdan dolayı mı? Bilinmez. Kadınların spor yapmasını yadırgar halkımız, yakıştıramaz. Fakat bunu gelip sanki bir buldozer gibi yıkan bir sporcu var dünyada. Herkesin adını bildiği, sırıkla atlama denince erkek sporcudan önce onun ismi gelir akla. Yelena Isinbayeva.
   Ülkemizde atletizmin gördüğü ilgi azdır. Olimpiyattan olimpiyata, halk arasında yarım ağızla konuşulur olimpiyatlar. Gazeteler küçük köşeler ayırır, televizyonlarda adı az geçer. Ama yine ülkemizde azımsanamayacak derecede atletizm izleyicileri vardır ve bu izleyicilere sırıkla atlama sporunu sorduğunuzda akıllara gelir Isinbayeva.
   1982’de doğan Rus sporcu, erken yaşta boyunun uzunluğu sebebiyle bu spora yönlendirilmiştir. Dünya küçükler şampiyonasında 4 metrelik atlayışıyla dikkat çekse de dereceye girememiştir. Dünya gençler şampiyonasında ise 4.10 atlayarak ilk altın madalyasını almıştır.
   Efsane 2004 Yaz Olimpiyatlarında ise 4.91 atlayarak kendinden önceki Svetlana Feafanova’nın 4.88’lik rekorunu egale etmiştir. Rekor yaklaşık 4 sene elinde kaldıktan sonra Jennifer Suhr 2008 yılında yalnızca 1 cm farkla 4.92 atlayarak rekorlar kitabına kendi ismini yazdırsa da çok geçmeden, bir sene sonra 28 Ağustos 2009 tarihinde muhteşem Yelena 5.06 atlayarak yanına yaklaşılması bile zor bir rekora imza atmıştır.




   10 Nisan 2010 yılında sporu bırakma kararı alan Yelana, 2011 yılında Diamond Ligiyle geri dönüş yapıp. 4.76 atlayarak altın madalyaya uzanmıştır. 2012’de bir yarış sonrası TRT’ye verdiği bir röportajda 2016’da Rio’da yarışacağını söylese de pek bir başarı beklemek doğru olmaz. Çünkü artık bir bebek yapmak istediğini ve spora eskisi kadar heyecanının kalmadığını söylemiştir.
   Kendisini ne kadar izlemek istesek de, yeni sporcularda gözümüzün olacağı kesin. Umarım bir bebeği olur ve onu da sırıkla atlama da yarışırken izleriz kim bilir…




İrfan Can KARACAN
İTÜ Ekonomi
Mail adresi: karacanirfancan@gmail.com
Devamını oku...

19 Şubat 2014 Çarşamba

Tarihe Damga Vurmuş Efsane Kaleciler

90lar kuşağı olarak, günümüze kadar birçok ünlü kalecinin müthiş kariyerlerine tanıklık ettik. Iker Casillas, Gianluigi Buffon, Petr Cech, Oliver Kahn, Edwin van der Sar bu kalecilerden en önemlileri olarak gösterilebilir. Peki daha eskilere gidersek 80ler 70ler hatta 60lara doğru, futbolculuk zamanlarına tanıklık etmediğimiz ancak futbol tarihine damga vurmuş olan kalecilerin kariyerlerinden tam olarak haberdar mıyız?  Gelin geçmişteki bu müthiş kalecilerin futbol yaşamlarına ayrıntılı olarak göz atalım...



Lev İvanoviç YAŞİN  (22 Ekim 1929 - 20 Mart 1990)



Geçmişten günümüze Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçilen birçok futbolcu gördük ancak aralarından hiçbirinin mevkisi “Kale” değildi. Bu ezberi bozan bir kaleciden bahsediyoruz; Sovyet efsanesi Lev İvanoviç Yaşin.1963 yılında layık görüldüğü Avrupa’da Yılın Futbolcusu ödülünün ardından günümüze kadar hiçbir kaleci bu ödüle layık görülmedi. Sürekli siyah forma giymesi ve  kurtarılamaz denilen pozisyonları  kurtarmasından dolayı  futbol dünyası kendisine “Kara Örümcek “ lakabını taksa da yıllarca formasını giydiği Dinamo Moskova taraftarları ona “Kara Panter” lakabını takmıştır. Kariyeri boyunca 150 penaltı vuruşu kurtarmıştır ve  Dünya rekoru kırmıştır. Rekoru günümzde hala kırılamamıştır. Sıradan kalecilere benzemeyen tarzıyla ceza alanına atılan topları bir libero gibi savuşturması, kalesini rahatça terkedebilmesi kendine olan güveninin örneğidir. Başarısının sırrını soranlara “sakinleşmek için bir sigara içmek, sonra da kaslarını ayarlamak için sert bir içki içmek” cevabını vermiştir. FIFA, 2000 yılında Yaşin’i 20. Yüzyıl Dünya Karması’na seçmiş ve onu yüzyılın en iyi kalecisi olarak seçmiştir. Ayrıca FIFA, Dünya Kupası’nın en iyi kalecisine verilen ödülün ismini “Yaşin Ödülü” olarak değiştirmiştir ve Yaşin’i onurlandırmıştır. Lev Yaşin yakalandığı mide kanseri sebebiyle  1990 yılında 61 yaşında hayatını kaybetmiştir.


Gordon Banks (30 Aralık 1937 -  )


Yakın tarihteki İngiliz kalecileri düşündüğümüz zaman istikrarsız ve başarısızlıklarla dolu kariyerler aklımıza geliyor. İngiltere gibi futbolun üst düzey seviyelerde oynandığı bir ülkede bu durumun ortaya çıkması İngiliz futbolseverler için maalesef acı verici bir gerçektir. Hele ki tarihlerinde Gordon Banks gibi bir kaleci varsa... Futbola Chesterfield takımında başlayan Banks asıl ününü transfer olduğu Leicester City’de kazanmıştır. Burada 8 yılda             293 maça çıkmıştır. İngiltere’nin kendi evsahipliğini yaptığı 1966 Dünya Kupası’nda kaleyi koruyan Banks, İngilizler’in Dünya Kupası’nı kazanmasında büyük rol oynamıştır ve kariyerinin zirvesine çıkmıştır. Kazanılan tek Dünya Kupası’nda kaleyi koruması da İngilizler’in Gordon Banks’a olan saygısını arttırmıştır. Mükemmel refleksleriyle öne çıkan kaleci Banks, FIFA tarafından 6 kez yılın kalecisi ödülüne layık görülmüştür ve FIFA tarafından 2000 yılında 20. Yüzyılın en iyi 2. Kalecisi seçilmiştir. Ayrıca 1970 Dünya Kupası’nda Pele’nin kafa vuruşuna karşı yaptığı mükemmel kurtarış İngiliz “The Guardian” gazetesine göre en iyi kurtarış seçilmiştir. 1972 yılında geçirdiği trafik kazası sonucu bir gözünde büyük oranda görme yetisini kaybetmiştir ve  34 yaş gibi bir kaleci için erken sayılabilecek yaşta  futbolu bırakmak zorunda kalmıştır.



Dino Zoff (28 Şubat 1942 -  )


Bir zamanlar yaptığı kurtarışlarla dönemine damga vurmuş kalecileri incelerken istikrar abidesi İtalyan Dino Zoff’tan bahsetmemek olmazdı elbet. Futbolculuk kariyerine Udinese’de başlayan Zoff, Montovo ve asıl ününü kazandığı Napoli’den sonra 1972 yılında 11 yıl formasını giyeceği Juventus’a transfer olmuştur.  1972 ve 1974 yılları arasında milli takımla çıktığı uluslararası maçlarda 1142 dakika (12 maç) gol yememe başarısı göstermiştir. Bu seri İtalya- Haiti maçında Sannon’un ayağından gelen golle son bulmuştur. Kariyer zirvesini futbol hayatının son yıllarına yaklaşırken 1982 yılında kazandığı Dünya Kupasıyla yapmıştır.  Batı Almanya karşısındaki finale Santiago Bernebau Stadyumun’da  İtalya’nın kaptanı olarak çıkan 40 yaşındaki Zoff, aynı zamanda Dünya Kupası’nı kazanan en yaşlı futbolcu olarak tarihe geçmiştir.  İtalya liginde 11 yılda üst üste çıktığı 332 maç ile kırılması zor bir rekoru da elinde bulundurmaktadır. 42 yaşında futbolu bırakan Dino Zoff ayrıca FIFA tarafından Lev Yaşin ve Gordon Banks’tan sonra 20. Yüzyılın en iyi 3. Kalecisi seçilmiştir. Futbolu bıraktıktan sonra Juventus, Lazio, Fiorentina ve İtalya Milli Takım’ını çalıştırmıştır ancak teknik direktörlük kariyeri futbolculuk kariyeri kadar parlak geçmemiştir.




 Adoni Zubizarreta (23 Ekim 1961 -  )


Günümüze biraz daha yaklaştığımız zaman 1980li yıllara damga vuran bir kaleciden bahsetmek gerek. İspanyol Adoni Zubizarretta. Futbola Bask Bölgesi takımlarından Alaves’te başlayan Zubizarretta buradan 6 yıl boyunca formasını giyeceği bir diğer Bask takımı Athletic Bilbao’ya transfer olmuştur. Buradan da 1.7 milyon € gibi zamanın rekor ücretiyle Barcelona’ya transfer olmuş ve 8 yıl boyunca Katalanlar’ın kalesini korumuştur. Adoni Zubizarretta İspanya Milli Takımı ile 4 Dünya Kupası ve 3 Avrupa Şampiyonası’na katılma başarısı göstermiştir ve bu 7 büyük turnuvanın 6’sında kaleyi korumuştur. Kariyerinde 950’den fazla profesyonel maça çıkmıştır. 1994 yılında Atina’da Milan’la oynanan 4-0’lık  Şampiyonlar Ligi mağlubiyetinin ardından Johan Cruyff tarafından takımdan gönderilmiştir. Barcelona’dan Valencia’ya transfer olan Zubizaretta 4 yıl boyunca Valencia forması giydikten sonra 1998 yılında 37 yaşında futbol hayatına son noktayı koymuştur. Kariyeri sayısız kupalarla dolu olan Zubizaretta, her dönem futbol otoriteleri tarafından futbol tarihinin gelmiş geçmiş  en iyi kalecileri arasında rahatlıkla yer bulabilmiştir.






Osman Uğur
İTÜ İmalat Mühendisliği
Mail adresi: osmann.ugur@gmail.com
Devamını oku...

23 Ocak 2014 Perşembe

G.O.A.T. ( Michael Jeffrey Jordan )


NBA'in Wilt Chamberlain, Oscar Robertson, Bill Russel gibi zamanın süperstarları tarafından deyim yerindeyse yönetildiği 1963 yılının 17 Şubat'ında dünyaya gelen bir siyahi çocuk bundan sonrasında G.O.A.T.(greatest of all time) ünvanını alacak, NBA'i başka bir stratosfere çıkaracak, oyuncuların yüzlerce milyon dolar kazanmasındaki en büyük pay sahibi olacak ve sadece Amerika'ya değil tüm dünyaya binlerce basketbol izleyicisi kazandıracaktı. Michael Jeffrey Jordan..

NBA'e gelmeden önce oynadığı North Carolina Üniversitesi'nde göstereceği clutch performanslarından sonra 1984 olimpiyatlarına katılıp (o sıralar ABD kolej basketbol oyuncularını göndermekteydi olimpiyatlara) altın madalyayı almış ve sonrasında NBA'e 1984 draftında katılmak istemiş ve planlanandan bir yıl öncesinde drafta girmiştir.




Michael Jordan, NBA'e 1984 draftında 1. sıradaki Hakeem Olajuwon ve 2. sıradaki Sam Bowie'nin ardından 3. sıradan Chicago Bulls tarafından seçilmiş şutör guard ve kısa forvet mevkilerinde oynamış eski profesyonel basketbolcu ve iş adamıdır. NBA'e girdiği andan itibaren saf yeteneği gözler önünde olan Michael inanılmaz skorer performanslar sergilemeye başlamış , daha ilk sezonunda 28.2 sayı ortalamasıyla oynamış ve bir nevi yapacaklarının sinyalini vermişti. 85 yılının play-offunda Boston Celtics'e attığı 63 sayı ise halen kırılamayan rekorlarından sadece bir tanesidir. 86-87 sezonunda ise  37.1 sayı ortalamasıyla oynayarak adeta bütün rakiplerine “geliyorum” der. Detroit Pistons'a art arda elendikleri playoffların arkasından takıma önemli takviyelerin de yapılmasıyla 90-91 sezonunda Phil Jackson'ın da gelişiyle bu kez Detroit Pistons'ı elemeyi başararak finale yükselen Bulls, finalde Magic Johnsonlu Lakers'a kaybettikleri ilk maçın ardından 4 maç üst üste kazanarak ilk şampiyonluğuna uzandı. Yeni sezonda ilginç saç stiliyle (kafasını kazıtarak) dönen Jordan yine efsanevi bir sezonun ardından finalde Clyde Drexlerlı Portland Trail Blazers'ı eleyerek ikinci yüzüğünü taktı. Arkasından gelen finalde bu kez Sir Charles Barkley'in forma giydiği Phoenix Suns'a karşı 41 sayı ortalama tutturduğu serinin ardından 3. Yüzüğünü taktı ve ilk "three-peat"i gerçekleştirdi.





1992 yılının yazında ABD milli takımının ilk kez profesyonel basketbolcuları gönderdiği olimpiyat olan Barcelona Olimpiyatları için oluşturulan "Dream Team"  inanılmaz bir averajla bütün takımları adeta sahadan silerken Jordan yine takımın en gözde isimlerinden biriydi.







Her şeyin çok iyi gittiği bir dönemde babasının silahlı bir soygunda öldürülmesiyle zor günler geçiren Michael şaşırtıcı bir şekilde basketbolu bırakıp babasının isteğini yerine getirerek beyzbol oynamaya başladı. Beyzbolda aradığını bulamayan Michael dönüşünü bir basın toplantısıyla duyuran Jordan'ın toplantısı sadece iki kelimeden oluşuyordu: "I'm back". Yaklaşık bir buçuk yıl oynadığı beyzbolu bırakarak tekrar basketbola döndüğünde hemen herkes Jordan'ın eski Jordan olmadığı görüşünde birleşiyordu. İşte tam bu sıralarda Jordan'ın en önemli özelliği ortaya çıktı ve baskıyla birlikte performansı da yükselmeye başladı. 95-96 sezonunda takıma Dennis Rodman gibi bir ribaund uzmanının da katılmasıyla NBA rekoru kırarak 72 galibiyet alan Bulls tekrar finallere yükseldi. Bulls ve Jordan finallerde Seattle Supersonics'i eleyerek şampiyonluğu kazandı. Ardından gelen sezonlarda yine iki sezon üst üste finallerde karşılaştığı John Stocktonlı ve Karl Malonelu Utah Jazz'ı eleyerek ikinci three-peat'i tamamlamış oldu. 98 sezonu finallerinin 6. maçında bitime 40 saniye kala 3 sayı geride olan Bulls, Jordan'ın attığı ilk basketle farkı bire indirmiş ardından Karl Malone'un elinden çaldığı topla rakip boyalı alana kadar gelen Jordan havada süzülerek attığı jump-shot ile takımını öne geçirmiştir, ayrıca bu şut tarihe "the shot" olarak geçmiştir.




Bu sezonun ardından Jordan ikinci kez emekli olmuştur. Bulls ile özdeşleşmiş bir oyuncu olmasına rağmen 2001 yılında tekrar Washington Wizards ile basketbola dönen Jordan bu sezonda 22.9 sayı ortalamasıyla takımının sayı lideri olmayı başardı. Arkasından gelen sezonda 82 maçın tamamında oynamış olan bu 40 yaşındaki adam 20 sayı ortalama tutturmayı başardı ve artık basketboldan 3. Kez emekli oldu.









İstatistiklerin anlatamadığı şeyleri söylemek istersek eğer onlarca şey çıkacaktır karşımıza Michael Jordan'la ilgili. Giydiği Nike marka ayakkabılar yüzünden yediği cezaları umursamadan giymeye devam etmesi ve Nike'ın bu cezaları seve seve ödemesiyle NBA'e yeni bir kural getirterek bunun serbest olmasını sağlamış oyuncudur. Maçlarda şortunun altına giydiği North Carolina Üniversitesi forma şortundan dolayı uzun şort modasını da başlatan isim olmuştur.
Michael Jeffrey Jordan,tüm zamanların en büyük skorerlerinden birisi belki de en büyüğü, lise basketbol takımına boyu kısa görüldüğü için girememiş, basketboldan tam üç kez emekli olmuş,kazanma ile takıntılı bir sosyopat ve zamanının en iyi basketbolcusu ünvanını tırnaklarıyla kazıyarak çıktığı yokuşlardan kendi zamanının en  büyük oyuncularının hayallerini karartarak baskının en üst düzeye çıktığı anlarda dilini dışarı çıkartarak attığı maç kazandıran basketlerle almış ve aldıktan basketbolu bırakana kadar kimseye bırakmamış ve hemen hemen bütün basketbol otoritelerine göre "G.O.A.T" (greatest of all time) tüm zamanların en iyisidir.
Tarihin gördüğü belki de bütün sporlardaki en büyük rekabetçidir.Lise basketbol takımına alınamadığı günde de 6. şampiyonluğunu aldığı günde de aynı rekabetçi duygularla mücadele etmiş ve hep kazanmıştır.NBA'in gördüğü en büyük trash-talker'lardan birisidir ve bunu ilginç bir şekilde sadece oyuncularla değil seyircilerle rakip takım koçlarıyla kendisine bir şey söyleyen her kimse onunla yapmıştır.Henüz olmasa da eğer bir gün istatistiki başarılarını yakalayan oyuncular olduğunda ona G.O.A.T ünvanı verecek kimsenin olduğundan şüpheliyim. Birkaç oyuncuyla kıyaslanıyor olsa da onu G.O.A.T yapan şeyin içinden, kalbinden geldiğini bilmemiz gerek bu yüzden birçoklarına göre o her zaman G.O.A.T kalacak.

MichaeL Jordan'ın kariyer başarıları;

NBA MVP (En değerli oyuncu ödülü): 1987-88, 1990-91, 1991-92, 1995-96, 1997-98
NBA Finalleri MVP Ödülü: 1990-91, 1991-92, 1992-93, 1995-96, 1996-97, 1997-98
NBA Yılın En İyi Savunma Oyuncusu Ödülü: 1987-88
NBA Yılın Çaylağı Ödülü: 1984-85
ACC Ligi Yılın Basketbolcusu Ödülü: 1983-84
NBA All-Star Smaç Şampiyonası Ödülü: 1987, 1988
Kariyer sayı ortalamasında (normal sezonda 30.1, Play-off'larda 33.4) tüm zamanların en yüksek ortalamasına sahip oyuncudur.
Bir Play-off maçında 63 sayı atarak Play-off'ların bir maçta en çok sayı atan oyuncusu olmuştur.
ESPN'in anketinde 100 yılın en iyi atleti seçilmiştir.
10 sezon NBA'de sayı kralı olmayı başararak bir rekora imza atmıştır.
NBA şampiyonluğu (6 kez)
1990-91, 1991-92, 1992-93, 1995-96, 1996-97, 1997-98
Olimpiyat altın madalyası (2 kez)
1984, 1992

Söylediği sözler;
” Kariyerim boyunca 9000′den fazla başarısız atış yaptım, 300′den fazla oyun kaybettim, 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım.. Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. Başarımın sırrı işte budur. “

” Hiç bir zaman şut atmadan önce negatif bir düşünce aklıma getirmem, çünkü negatif sonuç benim işim değil.”

” Yetenek maçı kazandırır ama zeka ve takım oyunu şampiyonluğu. “

” Herkes bir gün Michael Jordan olmak istiyor , bense her gün Michael Jordan olmak zorundayım. “

” Her maçı son maçımmış gibi oynuyorum. “

” Ne olursa olsun her zaman agresif ol. ” (MJ basketbol’u bırakırken ki son maçlarından birinde Kobe’ye bunu söylüyor)

” Ben sahada 5 kişiyi nasıl gececegimi degil,o beş kişinin beni nasıl durduracagını düşünürüm.”

” Hayatım boyunca hata üstüne hata, hata ve hata yaptım bu yüzden başardım. “

” Ben basketbolu Dr.J(Julius Erving), Magic Johnson, Larry Bird gibi yıldızlardan aldım, burada görmüş olduğunuz süper yıldızlara bırakıyorum” ( MJ son All Star maçında )

” Michael Jordan’ı durdurabilecek tek bir adam vardı. O da Michael Jordan idi. “

” Sadece oynayın. Eğlenin ve oyundan zevk alın. “

Hakkında söylenmiş sözler;
Alonzo Mourning:  Eğer spor alemindeki sporcuları bir değerlendirmeye alsaydım o her yönden 10 tam puan vereceğim yegane kişi Michael Jordan’dır.

Kenny Anderson: Kimi zaman maçın ortasında olduğum yerde durup kalırdım.Çünkü onun çılgınca bir hareket yapacağını bilirdim. Böyle bir durumda sağa sola koşturmaktansa,olduğum yerde kalıp seyretmeyi tercih ederim.

Shaquille O’Neal: Onun benim hayalini kuramayacağım hareketler yaptığını gördüm.Onun potanın bir tarafındaki dip çizgiden smaç yapacakmış gibi havalanıp, havada bir müddet asılı kaldıktan sonra adamın altından geçip diğer taraftan ters turnike attığını gördüm. Bunu kendim görmesem,imkansız derdim.O en iyisi.

Dikembe Mutombo: Michael’ ın bana gözleri kapalı faul atabileceğini söylediği günü asla unutamam. Maçtaydık ve bunu yaptı ! O an tek düşündüğüm eve gidince çocuklarıma ne söyleyeceğimdi. Bazı oyuncular Mike la aynı sahada bile olmaktan o kadar memnun oluyorlar ki onlara bu bile yetiyor.

John Salley: O benim favori yıldızım. Benim Jordan hakkında anlatmaktan en çok hoşlandığım hikaye, Pistons da oynadığım sene Chicago-detroit arasında ki maçtır.
Mike potaya doğru ilerliyordu, önünü kesmek için yukarı sıçradım.Dilini dışarı sarkıttı ve sağımdan geçeceğini sandım. Ama O havadayken dilini ve yönünü değiştirdi ve
topu sağ eliyle potaya bastı. Ben de orda öylece durup izledim. Sonra koç Chuck Dally e dönüp baktım.Rengi atmıştı. Ona zar zor ‘ bir şey söylemene gerek yok bende gördüm’diyebildim o kadar. O en iyisi.

Horace Grant: Gerçekten aklımdan hiç çıkmayan bir maç var,asla unutamayacağım ve evde video kasette kayıtlı. New Jersey’ e karşı oynuyorduk. Michael Michael topu aldı,İçeri drive da bir kişiyi geçti , sonra havaya kalkmaya başladı.Derrick Coleman,Chris Dudley ve Chris Morris ona doğru geldiler. Mike sıçradı, öne içe bir hamle ile Coleman ı sonra havada önce sağ sonra da sol feykle diğerlerini geçti ve arkasında kalan potaya ters turnike bıraktı ve herkes şoktaydı ve inanılmazdı.O en iyisi.

Magic Johnson: Benim favori maçım 90-91 NBA finallerinde yaşandı.Michael topu sürerek geldi.sağa bir feyk attı,sola geçti ve sıçradı.Havada bir an asılı kaldı. Dilini dışarı sarkıttı ve bu sırada hala havadaydı.Bende içimden 'bunu bize yapamaz,hayır bunu yapmamalı,bizim takıma bu olmaz,benim üzerimden bunu yapmasın' diye düşünüp duruyordum.Ama yaptı.Uçtu,topu sağ elinden sol eline aldı ve içine bıraktı.Michael tüm seyircilerin çıldırmasına yol açmış gibiydi.Herkes saçını başını yoluyor.
Bu inanılmaz hareketi gördüklerine inanamıyorlardı. Eminim ertesi gün ofiste, bütün millet tüm gün sırf bunu konuşmuştur.O en iyisi tamam mı?

B.J. Armstrong: Michael bu oyunu sadece iki nedenle oynuyor;1. oynamayı seviyor ve 2. si meydan okumaya bayılıyor.

John Paxson: Oyun son çizgi ve son zamanlar civarındayken, topun bu adama gelmesini istiyorsunuz ki iyi bir oyun nasıl olur göresiniz.İşte onu özetleyebileceğim kelimeler bunlar.O en iyisi.

Bill Wenington: Vancouver karşısında oynanan bir maçı hatırlıyorum. Bitime 6 dk. kala, 12 sayı gerideydik ve normalde maçı kaybetmemiz gerekiyordu. Ama Michael sadece 'Bu kadar yeter,buna izin veremem' dedi ve Vancouver tarihe karıştı.(jordan 6 dk. da 19 sayı 4 asist ve 3 top çalma yapmıştı.)

James Edwards: Ne zaman başımız sıkışsa, Michael turboları açıyor.

Dennis Rodman: Bazı oyuncuların baskete giden yolu bulmalarını seyretmek çok ilginç ve Michael da beni en çok etkileyen taraf da bu, Onun nasıl sıçradığı ve smaç yaptığı hakkında konuşup durabilirsiniz, ama basketbolu gerçekten bilen insanlar onun çembere giden yolu her defasında keşfetmesinden, şut atmak istediği her zaman,o şutu ve turnikeyi ne yapıp edip bulmasından daha çok etkileniyorlar.Chicago ya ilk geldiğim de beni inanılmaz şaşırtmıştı ve sanıyorum, onunla aynı takımda oynadığınızda, rakip takımda oynadığınızdan daha çok etkileniyorsunuz.

Karl Malone: O, oyuncuların oyuncusu.O, kendiniz oynamadığınızda seyrettiğiniz adam.Bazen onunla maç yaparken bir hareket yapıyor ve siz kendi kendinize, Keşke ağır çekimde tekrar görebilseydim diyorsunuz’

Magic Johnson : Dünyada iki tip basketbolcu vardır, Jordan ve diğerleri.

Larry Bird: Bugün Tanrı sahaya inmişti” MJ'in 63 sayı attıp play -off rekoru kırdığı maçın ardından

Magic Johnson: Bazen Jordan o kadar güzel oynardı ki onu savunmaya calışmak yerine potayı güzel gören bi yerden jordan’ın yapacagı şeyi izlemeyi seçiyordum, çünkü ertesi gün herkes o hareketten bahsederken tam anlamıyla görememiş olmak beni çıldırtıyordu.

Magic Johnson: MICHAEL JORDAN gibisi gelmedi, gelmeyecek.”Larry Bird: ”Maç bittiğinde Jordan’dan 63 sayı yediğimize hiçbirimiz inanamıyorduk.

Dr.J.: Michael saygı duyarak izlediğim ve bana oynadığım günleri tekrar yaşatan tek oyuncu.

Phil Jackson’dan Kobe’ye: Ben Michael Jordan’a maçta ne yapması gerektiğini söylemezdim ama sana söylüyorum.




Mehmet Tezcan Güden
İTÜ Makina Mühendisliği
mhmttzcngdn@gmail.com




Devamını oku...
Murat Çolakoğlu Murat Çolakoğlu