
Gelelim ikinci
parametreye. Her kulübün bir geleneği olması gerektiğine inanırım. Geleneği
çerçevesinde belli hassasiyetleri, bazı değişmez değer yargıları ve başarı
uğruna feda edilemeyecek gerçekliklerinin olmasını doğru bulurum. Bununla
beraber geleneği, maç öncesi ve sonrası tutumuyla taraftarın ve sahada mücadele
eden futbolcuların yaratması gerektiğini savunurum. Yani olayın içinde
tatlı-sert kavramını taşıyacak bir sertlik ve mücadele olmalıdır. Ama sertliğin
tatlı sıfatını kaybettiği bir ortamda neler konuşulmalıdır?
Genel olarak “başarısız”
bir toplum olmamızdan dolayı, bu toplum gerçeği tribündeki bazı seyirciye de
yansıyor. Hayatında elde edemediği başarıyı sahada görmek istiyor adam doğal
olarak. Takımı en büyük rakibini yensin, güzel futbol oynasın, gol yemesin, hep
atsın, hiç ama hiç yenilmesin… Böylesine ütopik beklentileri olan seyirci en
ufak bir olumsuzlukta başlıyor tabii ıslıklamaya. Küçük küçük kıvılcımlar
büyüyor zamanla.
Sonra günümüz yöneticisi
çıkıyor ortaya. Padişahtan bozma yöneticiler için güya başarı ilk kriter oluyor.
Kulüp tarihi, gelenekleri hiçe sayılıyor. Para için yapılmayacak icraat
kalmıyor. İşler kötü gidince de sıfır öz eleştiri ile çekiliyor kılıçlar; hakem
kötüydü, rakibimiz maçı provake etti gibi gibi… Tarihine ve geleneğine sahip
çıkmamak, vizyonunu hep para çerçevesinde kurmaktan oluyor bunlar hep. Oscar Wilde’ın
bu sözü açıklıyor kafamızdaki çoğu şeyi: “Hiç kimse geçmişini satın alabilecek
kadar zengin değildir.”

Biliyorum ortada bir sürü parametre ve bir sürü etken var. Ben hiçbir kulüpte yönetici değilim, bir medya organında yazar yada söz sahibi değilim, sahada top koşturan biri hiç değilim. Sade ve sade sıfatım seyircilik. Ve ben bir seyirci olarak seyirlik bir oyun istiyorum. Ortada bir iğne bir de çuvaldız var. Tüm yazı boyunca seyirciler olarak çuvaldızı kendimize batırmayı tercih ettim. Bu durumu düzeltebilecek birisi varsa o da taraftardır. Eğer sahada rakibine küfür eden futbolcu kendi futbolcusu da olsa ayıplanırsa utanır diye düşünüyorum. Rakip takım adabı ile kazanırsa ve sen alkışlarsan diğer rakip de zamanla bunu yapar diyorum. Maçtan önce rakip seyirci ile kucaklaşır ve geçmişte yapılan hataları üstünlük kurma amacı gütmeden, karşındakinin de senin insanın olduğunu bilerek dile getirirsen düzelir diyorum. Ben haklıyım zihniyetinden çıkıp, gerçekleri görüp daha sonra da dillendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Elbette holiganlık
devam edecektir fakat bunu en aza indirgemek yine taraftarın görevi. Gazla
çalışan bir millet olduğumuz için düşünmeyi sonraya bırakıyoruz. Düşünmeyi öne
alırsak, fırsat vermez isek başka çözüme gerek yok zaten.
İki güzel olayla yazıyı
bağlıyayım. Birincisi kendi seyircisi önünde şampiyonluğu ilan etme maçında
seyircisiz oynama cezası alan Fenerbahçe için TFF’ye cezayı iptal
edebiliyorsanız edin diye açıklama yapan Beşiktaş kulübünü kendimce ayakta alkışlıyorum.
Ve yine bu sefer şampiyonluğunu garantilemiş Fenerbahçe’yi kendi evinde
alkışlarla karşılayan ve mükemmel bir ev sahibi özelliği gösteren Akhisar
kulübüne de sonsuz tebriklerimi yolluyorum. Ve olması gerekenler bunlardır
diyorum.
Ahmet Erdoğan
Kocaeli Üniversitesi Metalurji Malzeme Müh.
amet-erdgn@hotmail.com
Twitter : @ameterdgn
Twitter : @ameterdgn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder