Yazıda siyasi tartışmalara , parti fanatizmine , hususi olarak parti eleştirilerine girmeyeceğim. Zira yazının devamında anlayacağınız üzere ; bunun pek faydalı olduğu kanaatinde değilim. Son bir kaç günde yaşananları ve tüm bu akıl almaz olayların yanında yıllardır yaşadığımız onlarca akıl almaz olaydan edindiğim izlenimleri harmanlayıp bir kaç fikir sunmaya çalışacağım. Spor Mühendisi'nin siyaset ile imtihanı başlıyor.
Eyyyy Zuckerberg !
Twitter ve Youtube'a erişimin engellenmesi ile birlikte özgürlüğe ve demokrasiye bir kez daha saplanan baltaların ardından gözler Facebook'a çevrildi. Seçim sonrası oluşan toz bulutunun biraz olsun dağılmasından sonra Facebook'un da kapatılıp kapatılmayacağı merak ve endişe konusu.
Son dönemde büyük patlama yaşayan "selfie" çılgınlığından da anladığımız üzere sosyal medya olarak tanımladığımız mecralar özellikle günümüzde bir nevi insanların içini boşaltma , kendini ifade etme ve "buradayım" mesajı verme yerleri halini aldı. Instagram üzerinden fotoğraflarla "hey bana da bakın" , Twitter üzerinden atılan 140 karakterlik yazılarla "benim kısaca ve kabaca fikrim budur" , Facebook üzerinden yayınlanan daha uzun yazılarla ise "işte bu konuda görüşlerim ve yorumlarım bunlardır" deme imkanına sahibiz. Bu imkanların bir ihtiyaç ya da yönlendirmeler neticesinde mi ortaya çıkıp çıkmadığı başka bir yazı konusu. Şuraya gelmek istiyorum ; Twitter , Youtube , Facebook ya da herhangi bir "insanın kendini ifade etme" ortamının kapatılması (meydanlar , parklar , toplantı ortamları) , yasaklanmasına sonuna kadar karşıyım ancak özellikle sosyal medya organlarında yapılan yayınların kesinlikle diyaloglardan çıkartılıp monologlara dönüştürülmesi taraftarıyım. Yani herkes dilediği gibi özgürce fotoğraf , yazı , video paylaşımında bulunsun ama bunların altlarına yorum yapma seçeneği kesinlikle kaldırılsın.
Amansız "comment" savaşları...
Pazar günü yapılan yerel seçimler sonrası ülkede adeta fırtınalar koptu (sanki yıllardır süt limanmışız gibi ettiğim lafa bak). Uyumadık o günden beri , hala bekliyoruz o şehri kim alacak , bu şehirde hile var mı , şu şehirde kediler ne alemde diye. Arkadaş sohbetlerinde , toplantılarda ve en çok Facebook'ta seçimlerle , partilerle , yaşanan olağanüstü olaylar ile alakalı fikirlerimizi anlatıyoruz. Ayrışmanın , ötekileşmenin ve ötekileştirmenin tavan yaptığı ülkemizde bir de buradan vuruyoruz kırbacı beline beline. Karşı değilim , savun kardeşim : Tayyip Erdoğan'ın bir dünya lideri olduğunu savunuyorsan durma savun , Tayyip Erdoğan'ın ülkeyi uyutup dolandırdığını savunuyorsan durma savun , Sarıgül'e aşıksan , Sırrı Süreyya Önder'in gıdısını alıyorsan durma anlat , MelihGök Ç.'den haz etmiyorsan ahlak çerçevesinde kus nefretini , haksızlığı - adalet yoksunluğunu - ihaneti - yanlışlığı görüyorsan çıkar sesini susma ! Ama gözünü seveyim laf yarıştırma. Anla artık klavyedeki tuşların ve sağ üst çaprazdan çektiğin profil fotoğrafın yardımcı olmuyor derdini karşı tarafa anlatmaya. Sen yorumunu yaptın mı , söyleyeceğini söyledin mi , "bakın aha da benim fikrim de zikrim de budur" dedin mi ? çekil kenara. Bırak başka söyleyeceği olan horoz da kendi çöplüğünde söylesin anlatsın , karışma , araya girme. Üstün olayım , iki laf edeyim de şunun dediğine apışıp kalsın söyleyecek laf bulamasın derdine düşme. Basılı yazıya vursan iki dergi sayfası edecek "comment"lerden bıkıp usanmadın mı yahu. Bugüne kadar neyi ispatlayabildin , neyi karşı tarafa kabul ettirebildin ? Anlatmak istediğini tam olarak ne zaman karşındakine geçirebildin ?
Yazı değerlidir , yazı kıymetlidir , yazı baş tacımızdır. Ancak yazı bir savaş aracı değildir. Özellikle internet üzerinden girilen bu yorum savaşları karanlık , yüz metre kare bir odanın ayrı iki ucuna konan kişilerin bir birine kılıç sallamasından başka bir şey değildir. O kılıcı savura savura döner durursun etrafında , ha bir gün odanın tam ortasında karşılaşırsınız ancak olacakları tahmin edebiliyorsundur. Kime yararı olacak ?
Cesareti olanı , söyleyecek lafı olanı , birikimi olduğunu iddia edeni çağır kahveye , yemekhaneye , parka , evine. Konuş yüz yüze , göz göze. Elinle kolunla anlat derdini. "Bak kardeşim yanlışsın çünkü" diye gir bakalım söz önce.
"Sana ne battı , sen hayırdır arkadaşım ?" diyorsan , kör dövüşüne devam edeceksen de durma , devam et. Savur kılıcını karanlıkta bir oraya bir buraya , belki denk gelir de yaralarım diye. Ben seni düşünüyorum güzel dostum. Kendini boşuna yoruyorsun onu anlatıyorum. Parmaklarını klavyede boş yere şıkırdatıyorsun bunu söylemeye çalışıyorum. Beğenmediğin , karşı olduğun adamın yazısının altına laf yetiştireceğine sen yeni bir yazı yaz , ne bileyim bir blog aç , bir defter tut. Oraya harca enerjini. Kitap bile yazabilirsin bunu fark et !
Eyyy Zuckerberg bu konuda son sözüm sana. Gel adamım bu kör dövüşünün önüne geç. Kaldır yorum atma seçeneğini. Koy oraya bir "dislike" tuşunu olsun bitsin bu iş. Yazıyı , fotoğrafı , videoyu haklı bulan , bence de böyle diyen tatava yapmasın bassın like'ı geçsin. Yok , bu dediğin saçma sapan ve yanlış diyen de hiç yormasın kendini bassın dislike'ı geçsin. Katıldığı - katılmadığı noktaları referans vererek anlatsın kendi yazdığı başka bir yazıda. Başkalarının yazılarını okuduğunda anlamak yerine nasıl cevabı yapıştırırım diye düşünmesin , idrak etsin.
Çok uzattım bu meseleyi farkındayım. Ama inan kıymetli okur , son zamanlarda yazılan destan gibi yorum savaşlarından yıldım. Olaya başka bir yerden bakılsın , bu şekilde değerlendirilsin istiyorum. Birbirinden parlak , birbirinden ufuk açıcı fikirler bu saçma sapan klavye yarışının içinde yitip gitmesin , gerekirse eserleştirilsin istiyorum.
Son olarak , eğer sıkılmayıp bu noktaya kadar okuduysan içinden "sanki tartışma programları farklı mı , orada söz ile anlatmaya çalışıyorsun ama yine olmuyor" dediğini hissediyorum. Aynı kanaatteyim ama yine de bir "space" tuşu ile kaybolup giden yazıların yanında daha etkilidir. İnsanların birbirini dinlediği , adil modaratörlerin yönettiği , sözlerin kesilmediği bir tartışma ortamı yakalamaya çalışmaktan başka bir çare de yok gibi gözüküyor , yoksa bu kör dövüşü hem yazı alanında hem söz alanında sürüp gidecek.
Bir Spor Sitesinde Bu Yazının Ne İşi Var ?
Son bir kaç günde şahit olduğum tartışmalar bana şunu hatırlattı :
-Ama bizim UEFA Kupamız var !
-Ama biz sizi 6-0 yendik !
Galiba anlamışsındır , fazla detaylandırmadan şöyle özet geçeyim...
Bir spor ve futbol aşığı olarak bazen keşke Galatasaray o UEFA Kupası'nı almasaydı diyorum içimden. Aynı şekilde Fenerbahçe o skoru yakalamasaydı maç 2-0 da kalsaydı diyorum. Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti tabiki de bu verilerle ölçülecek bir tartışmadan ibaret değil , yüz yılı aşkın mazilerden söz ediyoruz. Ancak 90 sonrası kuşağın %90'ı bu rekabeti bahsettiğim iki veri üzerinden götürdüğü için seviye buraya inmiş durumda.
Ne Fenerbahçeliler ne de Galatasaraylılar , hatta bu iki takıma indirgemeyelim Beşiktaş ve Trabzonspor'u da katalım ; asla ama ASLA galip gelemeyecekleri bir laf dalaşı içindeler. Tıpkı yukarıda bahsettiğim siyaset savaşları gibi. Bu takımlar büyük takımlardır ancak somut veriler dışında (kazanılan kupa , galip gelinen maç , atılan-yenen gol) diğer savlar ile birbirlerine üstünlük sağlamaları mümkün değil ! Yine de bunun peşindeler , anlam vermem imkansız. Fenerliler G.Saray'dan , G.Saraylılar Fenerlilerden nefret ediyor. Aklınız nasıl alıyor bunu !? Tanımadığı daha önce hiç karşılaşmadığı en az 15 milyon insandan nefret etmek nasıl bir psikolojik rahatsızlıktır. Bilenler bilir , bilmeyenler de google'dan öğrenebilir ; N.K.F.V.A.S diye bir söylem var !
İki saat önce sohbetin kahkahanın dibine vurduğu Fenerli arkadaşından ayrılan "taraftar bozuntusu" gidiyor stada NKFVAS atkısı açıyor. Bunun izahı var mı ? Kardeşi , hatta belki babası Fenerli ama yapıyor bunu , maç bitiyor geliyor Facebook'a "Ne Kadar Fenerli Varsa...." diye yapıştırıyor.
Hagi , Alex mi saçmalığına hele hiç girmiyorum. Birini beğenip diğerini hiç bir kıymeti yokmuş gibi lanse eden adam zaten futbol mutbol konuşmasın. Ağzını dahi açmasın.
Bu nasıl bir körlüktür , nasıl bir suni düşmanlıktır. Takımın yener konuşursun , sonra diğer maç yenilirsin diğeri konuşur bitti gitti. Neyi ispatlama peşindesin , ne açıdan galip gelme peşindesin ?
En yakın arkadaşın G.Saraylı , F.Bahçeli , Beşiktaşlı iken nasıl olur da "bunların alayı şerefsiz" dersin. Yapma kardeşim , tuzağa düşme. Futboldan zevk almasını bil , Sneijder doksana takıyorsa o topu Fenerli olarak kalk alkışla. Yeteneği alkışla , beceriyi alkışla zekayı alkışla. Egemen Korkmaz elli metre depar atıp kayarak topu Drogba'dan alıyorsa G.Saraylı olarak gaza gel "bu işte ulan futbol bu!" diye bağır , sövme Egemen'in anasına bacısına.
Medya ara gazı veriyor , birbirinden ucube yöneticileriniz ara gazı veriyor , aranızdaki bazı taraftar bozuntuları ara gazı veriyor , sen de bir güzel yiyorsun. N'oluyor sonuç ?
Çok derin mevzu , bu yazı çok uzadı daha da uzatmak istemiyorum ama tutamıyorum işte kendimi. Daha yazacak "yöneticilere konuşma yasağı" , "takım tutmanın büyük bir aptallık olduğu" konuları var kafamda ama onları başka bir yazıda uzun uzun yazarım.
Fenerbahçe-Galatasaray meselesine de son olarak yorumum ; yakında derbi oynanacak. Bir takım galip gelecek ya da maç berabere bitecek. Bir takım şampiyon olacak diğer olamayacak. Yıllar yılı böyle olmaya devam edecek. BU KADAR BASİT...
NKFVAS atkısı açan pek kıymetli gerizekalı kardeşim , anla bunu , bu kadar basit.
Medyaya laf sokmasam , valla rahat duramam.
Örnek ; saat 20.00'de Beşiktaş-Konyaspor maçı var ya da G.Saray-Elazığ maçı ya da Karabük-Fenerbahçe maçı var. Haber sitelerinin , spor sitelerinin , spor medyasının %99'u saat 19.00 civarı şu haberi geçer. "Beşiktaş'ın ilk 11 'i " , "G.Saray'ın ilk 11'i" , "İşte F.Bahçe'nin ilk 11'i"...
Diğerleri takım değil ya zaten , diğerleri büyük takımlar şampiyon olsun diye onlara yenilmek için var olmuş takımlar ya , onların 11'leri , haberleri yer bulmaz bizim güzide medyamızda. Hele alt liglerin medyadaki yeri içler acısı...
Futbol , altyapı , teknik meseleler için bir çok ayrı teori var ama "düşmanlığı" önlemek istiyorsak (-ki medyanın , siyasetçilerin , kulüp yöneticilerinin önlemek istemediği çok açık , çünkü nasıl iliğine kadar sömürecekler kendini taraftar zanneden müşterileri) teori budur. Pratiğe dökmek 100 yıl alacak dahi olsa hele ki endüstriyel (nefret ediyorum bu kelimeden , futbola yapışmasından) futbol ortamında , yine de yapılması şart :
-Büyük spor medya organları , herkesçe takip edilen itibar edilen medya organları manşetlerinde F.Bahçe , G.Saray , Beşiktaş ya da Trabzonspor'a yer vermeyecek , verecekse de %10 azami.
-Televizyon spor programlarının formatları değiştirilip Rıdvan ve Gültekin büyük takımların her maçından sonra saatlerce yorum yapmayacak. Saatlerce Antalyaspor-Kayserispor maçını yorumlayacak. Nasıl ki büyük takımların kadrolarını ezbere biliyorlarsa diğer takımların kadrolarını da ezbere bilecek , "hani bir oyuncu var sol ayaklı , alıyor gidiyor" diye bahsetmeyip adıyla sanıyla bahsedecek.
Çok mu zor ? Evet çok zor .
İmkansız mı ? Değil , bir tık altı.
Neden zor , neden imkansızın bir tık altı ? Çünkü para...
İcat eden sümüklü bir Lidyalı'nın maksadının bugünkü ekonomik durumlar olmadığını tahmin ediyorum. Saftı , temizdi , bir fikir üretmişti. Parayı icat etmişti , sümüklü Lidyalı abimiz/ablamız. Ama keşke dilin tutulaydı da anlatamayaydın be abi/abla. Bugünkü siyaset , savaş , sporda eğitimde ve neredeyse tüm alanlarda yozlaşmışlık sadece ama sadece senin yüzünden , başka kimsenin suçu yok. Hepimiz masum , sütten çıkmış ak kaşıklarız , ahlaklıyız , temiziz ama işte senin şu icat çok bozdu işleri...
Bunu Ben Neden Yapmadım Diye O Kadar Pişmanım ki !
Anıl Güler
İtü Çevre Müh.
anilguleritu@gmail.com
Twitter: @anilgulerr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder