Son Yazılar

Futbol

basketbol

diğer sporlar

5 Nisan 2014 Cumartesi

Öldürür Her Gün Beni Kalbimdeki Yaralar


Hüzzam makamındaki bu eseri Ahmet Özhan’dan  dinlemek ayrı bir keyiftir. Hele de Liverpool böylesine  bir futbol oynarken.

90 sonrası jenerasyonların futbolla tanışması bence zamanlama açısından manidar(!) olmuştur. Aklı ve yaşı yetenler ilk aşklarını Fransa 98 de Trt 3 ‘te izlemiş , aralardaki isim eksiklerini daha sonra belgesellerle tamamlamışlardı. Ben onlardan değildim. Grup maçlarını net hatırlamasam da final de Petit  hayallerimi yıkıyor geçiyordu. Belki babamın istediğim her oyuncağı almaması veya evimizi daha yeni taşımış olmaktan kaynaklanan yalnızlığı  saymazsak en büyük hayal kırıklığım oluyordu.


 Euro 2000 de gene ekran başına geçiyor- en  azından çantamı kendim taşıyarak okula gidip geliyordum- Belçika maçında Hakan Şükür  11 santimetre  uzun olduğu  Filip De Wild üzerinden topu ağlara yolluyordu. Akabinde sınıf öğretmenimin evinde  Nuno Gomes utanmadan bizi yıkıyor babam maç sonunu izlemeden kalkalım diyordu.(ailemin sınıf öğretmenimle  araları gayet iyiydi nedense )

Tabi Liverpool dememizin bir sebebi vardı.

2005 yılında yapılması yüzyılı(daha mı fazlaydı yoksa ?) bulan Olimpiyat Stadı şampiyonlar ligi finaline sahne oluyordu. Türk takımları daha önce İngiliz takımlarıyla eşleşse de Liverpool bizim jenerasyon için ilk defa bu kadar yakındı. İlk 45 dakika İtalyanlar öyle bir futbol oynuyordu ki İngiliz borsası düşüyor ülke de kriket daha yaygın hale geliyordu. Fakat gene babamın hezeyanına kurban giden bir ikinci yarı (o gece tamamını banttan izledim) eve dönüş  Star tv’yi çok umutsuz bir şekilde açış ve , aman tanrım! Penaltılar .

Kupa Anfieald a giderken Liverpool bizim için daha merak edilesi bir takım oluyordu.

Bu jenerasyon biraz da oyun jenerasyonu bence. Liverpool o yıldan sonra Fifa da daha elle tutulur bir takım oluyor internet kafelerde gerard diye yırtınan veletler dolaşmaya başlıyordu.Bir kanatta Pennant rüzgar gibi eserken  forvette sırık adam Crouch  hava hakimiyetiyle şov yapıyordu.Ve tabi ki Fm serilerinde başına en çok geçtiğim takımlardan biri (Fenerbahçe ile birlikte – allah Daum gibi seni!-) haline geliyordu Liverpool.

Daha sonra Beşiktaş ve Galatasaray ile Şampiyonlar Liginde  grup aşamasında eşleşiyordu. Galatasaray paçayı kolay kurtarıyor –Crouch’un attığı golü unutmadımsa da- ama Beşitaş Anfield’da çimlere gömülüyordu.

Fakat ne hikmetse Liverpool daha sonra şampiyonlar liginde bir daha final görüyor , Avrupa da başarıdan başarıya koşuyordu. Fakat bir türlü EPL’yi kazanamıyor hatta o yarışa bile dahil olamıyordu.

İnsanlar sonbaharda aşık olursa ayrılık daha bir koyarmış.

Sezona iyi başlıyordu Liverpool , benim gibi. Biz 20 li yaşlarında bir grup futbol sever (romantik diyince olay çıkıyor demiyorum tamam) her sezon başında Liverpool’a , Roma’ya şöyle bir özlemle bakarız. Roma ‘nın fırtınası erken diniyordu , bir kez daha terk ediliyordum , gözetimden çıkamıyordum.

Gözlerimi , bereketsizliğimi Liverpool a çeviriyordum. Tökezleme düşme sırası ona gelmişti çünkü. Ama Liverpool bu döngüyü kırmaya çok yakın. Benim o kadar olmasa da Kop tribünün kalbindeki 24 yıllık derin yaralar – ki onlar bu şarkıyla anmıyorlardır- kapanırsa , 5. Günün şafağında  Gandalf gelmese bile bu döngüyü kırılmış sayarım.

Liman kentinin kırmızı  çocuklarına selam olsun. You will never walk alone!

Dipnot: Aslında hayal meyal hatırladığım bir şey daha var 2001 deki Alaves ile oynadıkları Uefa finali. Normal süresi 4-4 biten bir final düşünün. Uzatmalarda Alaves’li Geli ( evet biraz wikiden kopya çektim) topu kendi ağlarına yolluyordu. Hem de penaltılara 3 dakika kala! Kırmızılar seviniyor bende kocaman bir vaay! çekip gecenin o vakti çizgi film (Tsubasa ama)  aramaya devam ediyordum.




Fatih Yüksel
İtü Gemi ve Deniz Teknolojisi Müh.
fatihyuksel92@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Murat Çolakoğlu Murat Çolakoğlu