İyiyi yaşamak kötüyü ise anlatmak zordur. Gün
İngiltere ve dünya futbol tarihinin en acı yıldönümlerinden biri. Çıkarılması
gereken ve çıkarılan bir çok dersten öte , İngilizlerin günümüzdeki futbol
medeniyetine nasıl ulaştıklarını anlamak için de apayrı bir fırsat.
Yükseliş
70’lerin özellikle 2. Yarısı ile beraber İngilizler
kulüpler bazında futbolu Avrupa’da domine etmeye başlıyorlardı. 1972 yılında
Tottenham’ın (ki 1974’te tekrar final oynayacaklar ilk maçta 2-2 berabere
kalsalarda Hollanda da Feyenoord 2-0 kazanacaktı) Uefa Kupasını kazanmasıyla
başlayan ivmelenme , ’73 ve ’76 da Liverpool’un kupa 2’yi iki kez müzesine
götürmesiyle devam ediyordu. Artık sıra Kupa 1’e yani o zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler Kupasına
gelecekti. Kupa 1 ‘de ise en son ’68 de Benfica’ya kaybeden Manchester
United’dan beri bir İngiliz takımının ilk finali için 6 yıl beklemek
gerekecekti (’74 Leeds). Fakat 1976-’77 sezonu ile beraber İngilizler gerçekten
bu kupayı domine edecekler 8 yıl da araya sadece Hamburg girebilecek (’82-83)
kalan 7 kupayı İngilizler koleksiyonlarına ekleyeceklerdi. ( Liverpool 3 ,
Nottingham Forest 2 , Aston Villa 1). Bu fırtınayı dindirecek meşum olay ise 29
Mayıs 1985 günü Belçika’da (Liverpool-Juventus) yaşanacak maç günü ve esnasında
çıkan olaylarda biri Belçikalı 39 kişi yaşamını yitirecekti. Üstüne üstelik maç
oynatılacak ve Platini penaltıdan attığı golle kupayı Torino’ya
götürecekti. Demir Leydi Uefa’nın
verdiği cezayı az bulacak İngiliz takımlarını 5 Liverpool’u ise 6 yıl adaya
hapsedecekti.
Hillsborough
, Facia!
Artık Avrupa yoktu. İngiliz takımlarının yurt içi
turnuvalardan başka hedefi kalmamıştı. Ligi Liverpool domine ederken (’80-’90
arası 7 şampiyonluk) , Federasyon kupası
ve Lig kupasında genellikle değişik takımlar zafere ulaşıyordu.
Bu futbol ortamında 15 Nisan 1989 günü İngiltere’nin
en iyi futbol oynayan iki takımı Federasyon kupasında finale kalmak için sahaya
çıkacaklardı. Maç Sheffield şehrinde Hillsborough stadında oynanacaktı.
Bugün İngiltere’de oynanan herhangi bir müsabakayı
izlediğiniz zaman herkesin bir koltuğu olduğunu aralarda , merdivenlerde ya da
üst kat tribün korkuluklarında herhangi bir gereksiz kişi ya da hareket
olmadığını göreceksiniz.
O gün öyle değildi.
Maçın başlamasına kısa bir süre kala tribünlerdeki
kadar stad önünde de büyük bir kalabalık vardı. Turnikelerdeki yığılmayı gören
polis burada bir izdiham oluşmasını engellemek amacıyla turnikesiz girişlerinde
kapsısını açınca stada giriş kontrol dışına çıktı. Tribünlere açılan dar
tünellerden alt ve üst kattaki tribünlere insanlar giriş yaptılar. Önlerde
oluşan yığılma sebebiyle üst katta bulunanlar insanlar aşağı düşmeye başladı ,
aynı zamanda alt katta tellerin açılamaması sebebiyle insanlar sıkışmaya ve
ezilmeye başladı. İzdiham kalabalıkla doğru orantılı bir şekilde büyüdü. Olayı
farkeden hakem maçı anında – 7.dakika oynanmaktaydı- tatil etti , görevliler
oraya ilerleyerek tribünlerin önündeki telleri kesip sıkışan insanları
kurtarmaya çalıştılar – enteresan ama kesme aletlerinin geç kaldığına dair
iddialarda mevcuttur- ama artık çok geçti. Yeşil saha bir anda can pazarına
döndü.
Olayın bilançosu ağır oldu. 94 kişi izdiham
esnasında 2 kişi de daha sonra (bu kişilerden biri 4 yıl boyunca makinelere
bağlı olarak yaşam mücadelesi vermiş fakat kurtarılamamış) hayatlarını
kaybettiler. 766 taraftar ise yaralandı.
Taylor
Raporu , The Sun ve Yıllar Sonra
Savcı Lord Peter Taylor olayı soruşturmakla
görevlendirildi. 1ayı aşkın bir süre çalışan savcı basının karşısına 2 raporlar
çıktı. Bunlardan birincisinde felaktin sebebini kısaca şu şekilde anlatıyordu:
polis başta turnikesiz kapıların açılması ve taraftarların yönlendirilmemesi
sebebiyle olaylardaki büyük suçluydu. İkincisinde ise stadlarda bir daha böyle
olaylar yaşanmaması için yapılması gerekenleri başta parmaklıkların
kaldırılması ve her tribünün koltuklandırılması olmak üzere sıralıyordu.
19 Nisan 1989 günü The Sun gazetesi yıllar boyu
unutulmayacak bir çirkinliğe imza atıyordu. Kelvin Mackenzie adlı gazeteci The
Truth başlıklı yazısında Liverpoollu taraftarların yardımcı olmaya çalışan
görevlilelere ve polise saldırdığı ölenlerin cüzdanlarını aldıklarını –utanmadan-
yazacaktı.
12 Eylül 2012’de ise başbakan Cameron The Sun
gazetesinin suçlamalarının tamamen asılsız olduğunu , polisin kanıtlarla
oynadığını açıklayacaktı. Olayla ilgili 400.000 sayfalık dökümanı ise öncelikle
ailelerin –akabinde herkesin - kullanımına açacak , ailelerden özür
dileyecekti. Haberi yapan The Sun ve gazeteci – artık , mecburen- de özür
dileyecek , Mackenzie kendisine bilgileri veren polis memurunun yalanlarına
kurban gittiğini iddia edecekti. Özür dilemek için resmi raporların yayınlanmasını
bekledikleri şüphesi de hiçbir zaman giderilemeyecek-ti-.
Milano’da
Saygı Duruşu
19 Nisan 1989 da ise Milan-Real Madrid maçının 6.
Dakikasında hakem düdüğünü çaldı , topu durdurup elini havaya kaldırdı.Futbol
tarihine geçmek için herkes hazırdı. Staddaki herkes saygı duruşuna geçti.
Guiseppe Meazza tribünlerinden ‘You Will Never Walk Alone’ tezahüratı gittikçe
gürleşen bir sesle söylendi.
Ve
büyük kaptan Steven Gerrard
Liverpool’un şampiyonluk yürüyüşünün devam ettiği şu
günlerde Hillsborough faciasının yıldönümü yaklaşıyor. Facia Gerrard için ayrı
bir anlam taşıyor. O gün kendisi gibi bir Liverpool aşığı olan 10 yaşındaki
kuzeni Jon-Paul Gilholley’i (ki kendisi de 9 yaşında o zamanlar)
kaybetti.
Kapanış
Hillsborough faciası boyutları ve kayıpları açısından
unutulmayacak bir olay. Fakat amiyane tabirle İngilizler olaydan gerekli
dersleri çıkarmış 90’lar ile birlikte tekrar yükselişe geçmiş ve modern
zamanların – bana ve bir çok otoriteye göre- en iyi ligini kurmuşlardır. Ulaştıkları başarıya baktığınızda sadece para
yıldızlar ve imkanları değil ; Heysel’i, Hillsborough’u ve daha nice acı
tecrübeyi görmelisiniz.
Justice for 96!
Fatih Yüksel
İtü Gemi ve Deniz Teknolojisi Müh.
fatihyuksel92@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder