Spor ve teknoloji, spor
mühendisleri olarak ilgilenmemiz gerektiğini düşündüğüm bu ilişki uzun
yıllardır dünya gündeminden düşmüyor.Futbolda kale çizgilerine koyulacak
kameralar, topların içine koyulacak çipler, sporcuların kullandıkları
ayakkabılara yerleştirilecek mekanizmalar vs derken bu konu uzun yıllardır
işleniyor ve tartışılıyor.Teknoloji sporun içine girmeli mi? Teknoloji sporun
ruhunu öldürür mü ? Girecek ise ne kadar iç içe olmalılar? Bu tip soruları
cevaplamak elbette tam olarak mümkün değil ama elimden geldiğince bazı örnek ve
hikayelerle açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle şunu
söylemeliyim ki teknoloji sporun içine zaten oldukça karışmış durumda.
Sporcuların kullandığı ayakkabılarda futbol ve basketbol toplarında,yüzücü
giysilerinde ve daha birçok spor
aletinde zaten teknolojinin son noktalarını görmekteyiz.Ayrıca sporcuların
antrenman programları ,kullandıkları yasal ilaç ve destekleyici maddeler,
yeme-içme düzenleri hepsi teknik incelemeler sonucunda ortaya çıkarılan
bilgiler doğrultusunda düzenlenmiş ve deneysel verilere dayanılarak ortaya
çıkartılmış durumda.Sporcular artık hangi antrenmanda ne kadar kalori
yakılabileceğini hangi kas grubunu ne kadar nasıl çalıştırılabileceğini eskiye
oranla çok daha net biliyorlar ve bu bilgilerden faydalanıyorlar. Bundan 20 yıl
öncesinde basketbol oynayan bir sporcu ile bugünkü profesyonel basketbolcular
arasındaki fark gözle görülebilecek derecede büyük.Bu hemen bütün sporlar için
geçerli futbolcular,voleybolcular,boksörler, yüzücüler hepsi 20 yıl öncesine
göre çok daha atletik,çok daha kuvvetli. Peki bunu sadece sporcuların daha
fazla çalışmasına veya insan vücudunun gelişmesine bağlayabilir miyiz? Bence
hayır. Usain Bolt 100 metre rekorunu kırmadan önce kim bilir kaç tane rekorda
bu insanın kapasitesinin sonu mu acaba ?, türevi sorular gündeme geldi ve hepsi
yeni rekorlarla birlikte daha alevli bir hal aldı. Veya Michael Phelps 2008’de
rekor bırakmayıp kırarken hangimiz bütün bunları ağzımız açık izlemedik ki ?
Bundan 42 yıl önce Mark Spitz adında Amerikalı
bir adam çıkıp da 1972 yılı Olimpiyatlarında yüzme dalında tam 7 olimpiyat
altınını 7 dünya rekoruyla kazanırken de eminim bu tartışmalar geçiyordu.T a ki
Michael Phelps çıkıp da bir tane fazlasıyla aynı şeyi yapana kadar.Elbette ki
rekorlar kırılmak içindir ve rekorlar gün gelip kırılacaktır ancak teknolojinin
tartışılmasının bir sebebi de bu.Mark Spitz 2008’de Phelps hakkında “Ben süslü
mayolarla yüzmüyordum.” dediğinde de tam olarak bunu kast ediyordu, teknoloji.
Özellikle yüzme alanında internet üzerinden de bulabilinecek kaynaklara
baktığımızda herhangi bir alanda 2008’den öncesinde kırılmış herhangi bir rekor
bulamıyoruz.Bunda mayolarda yapılan iyileştirmelerin, suda oluşacak sürtünmeyi
azaltmak için yapılan çalışmaların etkili olmadığını söylemek elbette delilik
olur keza Lebron James’in insanüstü
vücudunun sadece doğuştan kazanılmış yeteneklerle oluştuğunu söylemek de.
Bundan
30 40 yıl öncesinde basketbol oynamış bir Kareem Abdul Jabbar ve günümüzde aynı
mevkide aynı ligde oynayan Dwight Howard’ın fiziksel yapıları arasındaki farka
baktığımızda bahsettiğim şeyi göreceksiniz.Maradona ve Christiano Ronaldo’nun
vücutları arasındaki farklar da aynı şekilde.
Teknoloji , mühendislik
ve yenilikler insan yaşamının bir parçası , sporcuların teknolojiden
faydalanıyor olması da bir suç veya ayıp değil elbette. Bütün tartışmalara ve
yapılan düzenlemelere rağmen teknoloji sporun içine ve sporcunun hayatına
girmiş durumda.İnsanoğlu yeni şeyler bulmaya devam ettikçe biz de yeni rekorlar
izleyip şaşırmaya devam edeceğiz.
Mehmet Tezcan Güden
İTÜ Makina Mühendisliği
mhmttzcngdn@gmail.com
Twitter : @mhmttzcngdn
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder